31 Aralık 2009 Perşembe

Yeni bir yıl geliyor
Eteklerinde binbir umutla
Saçlarında kahkahalarla
Geçen yılın hüzünlerini,özlemlerini
Acılarını süpürerek
Yeni bir  geliyor

En büyük acın gülüp geçilecek olsun
Kahkahalarınla çınlasın yeryüzü
Gözlerinden yaşama sevinci
Kalbinden sevgi hiç eksik olmasın

28 Aralık 2009 Pazartesi

Beşir'le Vals


Birkaç defa televizyonda gördüğüm izlemek istediğim halde izlemediğim bir filmdi ve dün izledim.Aslında çizgi film olarak hazırlanan bir belgesel.Bir katliamın çizgi film olarak gösterilmesi ilk başta pek etkileyici gözükmüyor ama izleyince gerçekliğinden birşey kaybetmediğini hatta daha etkileyici olduğunu anlıyorsunuz.
Belgeseli, İsrailli bir asker olan Ari Folman yazıp yönetmiş.Filmin sonunda katliamdan gerçek görüntüler verilerek izleyiciye bunların gerçek olduğu en açık haliyle gösterilmiş.Çocuk cesetlerini görünce tüyleriniz diken diken oluyor.Kadınların feryatları,ağlamalar hepsi gerçek.


1982'de I.Lübnan işgali sırasında İsrail'in desteklediği Hıristiyan "Falanjist" militanları, liderleri Beşir Cemayel'in suikastının intikamı için Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarında, Ariel Şaron’unun sorumlusu olduğu ve “Beyrut Kasabı” olarak adlandırılmasına neden olan ve tarihe kanlı harflerle yazılan bir katliam gerçekleştirirler. Bu katliama 19 yaşındayken tanık olmuş İsrailli ünlü yönetmen Ari Folman, başrole kendisini oturttuğu filmde, katliamın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra Yahudi bir askerin kendi içerisinde yaşadığı suçluluk duygusunu ve psikolojik ayrıştırmasını politik –eleştiri yaparak tarafsız bir şekilde ortaya koymuştur

Yönetmen Ari Folman 1982 de Lübnan’ın işgaline katılmış İsrail’li bir askerdir. Bir gece barda bir arkadaşıyla oturmuş sohbet etmektedir. Arkadaşı, Ari’ye durmadan gördüğü bir kâbustan bahseder. Kâbusunda 26 tane vahşi köpekten kaçıyordur. Bu kâbusun, iki adamın da Lübnan Savaşı’nda yaşadıklarıyla ilgisi olduğu kanısına varırlar. Ari, üzerinden 20 yıl gibi bir süre geçen hayatının o dönemiyle ilgili pek bir şey hatırlamadığını fark edip şaşırır. Bu ilginç durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Ari, psikiyatrist arkadaşının tavsiyesiyle o günlerde tam olarak neler yaşadığını ve kendisinin neler yaptığını hatırlamak için onunla birlikte bu savaşa katılıp askerlik yapan diğer arkadaşlarıyla konuşması gerektiğine karar verir. Dünyanın dört bir yanından dostlarını ve asker arkadaşlarını bulup savaşta yaşananlar hakkında konuşur. O dönemle ve kendisi ile ilgili gerçeği ortaya çıkarması gerektiğine inanan Ari bu gizemi deştikçe, hafızası gerçeküstü resimlerle uyanmaya başlar.

27 Aralık 2009 Pazar

Şans

İnsan şansıyla doğar.Karamsar bir düşünce ama hayatı kötü giden birinin sonradan güzel mucizeler yaşayacağına inanan biri değilim.Başarılı insanlara baktığımızda özellikle fakir bir hayattan zenginliğe geçiş yapmış olanlara diyebiliriz ki şans sonradan değişebilir.Böyle bir durum olduğu halde bile insanın şansıyla doğduğuna inanıyorum,evet farkındayım tutarlı bir düşünce değil benimkisi.

İnsan hayatının tamamı için şanslı yada şansız diyemeyiz.Her daim mutlu olamayacağımız gibi her daim şanslıda olamayız.Şanslı ve şansız olduğumuz zamanlar vardır,bu anların miktarı genel olarak şansımızı belirler.

Kimileri hep dört ayak üstüne düşer kimileri de ne yapsa olmaz.Kimi saman altından su yürütür eline yüzüne bulaştırmaz,kimi kırk yılda birşey yapar cümle aleme rezil olur.Şansıyla doğanlar dört ayak üstüne düşerler,şansıyla doğanlar dokuz canlı olurlar,ilk yağmur damlası şansızların üstüne düşer.Şanslılar ıslanmamız yağmurda,ıslanır tabiiki ama biraz ileride şemsiyeli bir tanıdık görüp ona sığınırlar.

Şanslılarda mutsuz olur,bazen dünyanın en mutsuz insanı hissederler kendilerini ama bir süre sonra yine şansları döner,annem beni kadir gecesi doğurmuş diye düşünürler.

Bu duruma bir örnek Bir Bulut Olsam dizisinden.Narin şansız doğumuştur,çekmediği çile kalmamıştır.Hatta tecavüz(lere) bile uğramıştır.Sonunda sevdiğine kavuşur,mutlu mesut günlerini izleriz.Tüm şansızlar için o an bir umut doğar,tüm mutsuzlar birgün bende mutlu olacağım,geçecek bunların hepsi diye düşünür.Böyle içi kıpır kıpır izler izleyici.Derken Narin'in kavuştuğu ölür.O mayın şansızların kalbinde patlar bir an,bir anda tüm ümitler solar,gelecek yine karanlık olur ve o an akla tek bir cümle gelir.İnsan şansıyla doğar.


23 Aralık 2009 Çarşamba

anlatmak için yaşamak

Başkalarına anlatmak için mi yaşıyorum hayatı.Sadece kendi hayatım değil üstelik başkalarının hayatlarınıda anlatıyorum dur durak bilmeden.Yanlış anlaşılmasın sırları paketinden çıkarmam,o anlatanla anlatılan arasında kalır herzaman.
Galiba herşey sıkıcı biri olduğumu düşünmemle başladı,aslında tam olarak sıkıcı değil de daha az konuşan biriydim evet bu daha iyi bir tanım oldu.Az konuşuyordum çünkü insanlara ne anlatmam gerektiğini bilmiyordum.
Bir ara komik olmaya karar verdim,insanlar gülmeyi seviyordu güldürenleri seviyordu.Bende komikliğin ucundan tuttum,hazırcevaplığımın da yardımıyla bazen kahkalar attrıran biri oldum.Ama yetmedi daha fazlası lazımdı.İyi insan olmaya da çalıştım,dert dinleyen oldum,akıl veren oldum.Kimi dinledi, kimi he deyip geçti.Yaşadıkça anlatılıcak durumlarım olmuştu,anlatmaya başladım dün başıma şu geldi,geçen gün adama öyle bir cevap verdim ki deyip kimi zaman böbürlenerek,kimi zaman kendimle dalga geçerek anlattım.Ama kimisi gibi iyileri anlatıp kötüleri saklamadım,hepsini anlattım.Sonra başkalarının hayatlarınıda anlatmaya başladım,giderek daha çok konuşan biri oluyordum ama geveze değilim,boş muhabetten de fazla haz etmem.
Şimdilerde farkediyorum da başkalarına anlatmak için yaşıyorum hayatımı.Başıma gelen herşeyi anlatıyorum,hem de hemen anlatıveriyorum.Bu sağlıklı birşey değil sanırım.

Şimdi en başa dönme zamanı,giderek daha az konuşmaya başlamalıyım,daha az anlatmalıyım,kimseye anlatmamak için yaşamalıyım hayatımı.

10 Aralık 2009 Perşembe

Nazlı Erkekler

Nazlı erkekler görüyorum etrafımda,mızmızlanan,dikkat çekmek için türlü numaralar yapan erkekler bunlar.Kaprisleride almış başını gidiyor.İlgilensen bir türlü ilgilenmesen bir türlü.O kadar hassas ki bu erkekler bir kelime ederken birkaç süzgeçten geçirmek gerekiyor.İlk başlarda bu süzgeç iyi kötü çalışıyor.Ama bir süre sonra kadın bu oyundan sıkılmaya başlıyor.Çünkü aynı süzgeçten erkekte yoktur.O söyler,konuşur işin içinden ben böyleyim der çekilir.Ve kadın ne yapacağını şaşırır.Oysaki kadın normalde süzgeçle dolaşmıyordur,erkek için ilişkisi için süzgeçli bir yaşama geçmiştir.Fedakarlık yapmıştır kadın,kelimelerini kısmıştır.Ama yetmez yine de.Bir süre sonra kadın bir bakar ki kendi olmaktan çıkmıştır.Aynada gördüğünü tanıyamaz olur.Mutlu olmak için ödün vermekten sakınmamıştır ama mutlu değildir.Etrafında kadınlar fedakarlık yapmalısın der durur,ama aynı fedakarlığı onlar yapar mı acaba? Birçoğu yapmazlar,birçoğu ben böyleyim beni olduğum gibi kabul et deyip işin içinden çıkarlar.Kadın ne yapacağını şaşırır,ne yapsa yetmez adama.Adam dünya etrafında fır dönüyor sandığı için bir de kadına sen değiştin,eskisi gibi değilsin der.Ama hiç sormaz kendine bu kadın neden değişti diye.Değişen bu kadını beğenmez erkek,çünkü kadın eskisi gibi konuşmuyordur,süzgeçten geçecek cümleleri yoktur artık.Cümlelerini,fikirlerini kendine saklıyordur artık.

Erkekler kendinize gelin,sevdiğiniz kadın sizin anneniz değil.Gereksiz kapris,alınganlıklarla boğmayın kadınları.
Eskiden kadınlar kaprisliydi,kadnlar korunmaya muhtaçtı,şimdi tepetaklak oldu herşey,erkekler çekilmiyorsunuz artık.