31 Mayıs 2010 Pazartesi

Yiğit Alıcı


Her ne kadar formatını tam olarak anlayamadıysam da görünce izlemeden geçemediğim bir program Evcilik Oyunu.Belki gerçek çiftler olsalardı daha inandırıcı olurdu.Programa fazla değinmek istemiyorum.Asıl konum Yiğit.Bu adamı tv de çeşitli programlardan biliyordum,özellikle müzik programlarından.

Ama nasıl bir adamdır yahu bu.Hiç gerçek gibi durmuyor ama bir o kadar da gerçek gibi.Sanırım benim gibi bir çok kadının ideal koca tanımını karşılıyor.Artık nasıl erkeklerden hoşlanırsınız sorusuna Yiğit gibilerinden diyeceğim :) Ekşi sözlükten Yiğit'le ilgili yazılanları okudum.Hep iyi,güzel şeyler yazılmış.Demek ki adam gerçekte de böyle.Boğa kadınları çok sabırlı,karşısındakinin mutluluğunu düşünen burçlardır.İnatlarını ve karamsarlıklarını göz ardı edersek gerçekten on numara kadınlardır.Meğerse erkek kısmıda öyleymiş.O zaman hemen boğa avına çıkıyoruz :)
Zaten gönlüm hep bir boğa erkeğini aramıştır,ne yazık ki  yol alsam da sonuca gelemedim.Belki kısmet bundan sonrayadır.

Yiğit'e tekrar dönersem anlayışlı,peygamber sabrına sahip,sevecen,mızmızlanmayan,derdini anlatabilen ama karşı taraf anlamayınca veya anlamak istemeyince üstelemeyen,diretmeyen,esprili,sıcak anlat anlat bitmez biri.Google araştırmalarıma göre evlenmiş ve ayrılmış.Valla böyle bir adam boşanınca insanın karşı tarafı suçlayası geliyor ama yanlış olur tabii ki.Mükemmele yakın insanların bile ilişkilerinde sorunlar olabilir.Yakınlaştıkça,derine indikçe insanın herkesin göremediği,bilemediği tarafları ortaya çıkabiliyor.Ama uzaktaki haliyle bende Yiğit'e 10 puan,10 puan.

27 Mayıs 2010 Perşembe



Hayat hep böyle mi geçecek? Kendini ehlileştirme,normalleşme süreci midir hayat? Sürekli kendini eğitmek,silip baştan yazmaya çalışmak.Bazen değişmek,bazen değiştiğini sanmak ama değişememek.Off hayat ne kadar yorucu bir şey.Herkes için mi böyle acaba.Sakin,sevecen,huzurlu olmaya çalışıyorum.Fırtınalı bir ruha sakin bir elbise giydirme çabası benimkisi.Biliyorum çoğu zaman boşa kürek çekiyorum.Kendini kabul et huzura er diyor iç sesim.Savaşçı ruhum en çok kendiyle savaşıyor.
Son zamanlardaki aktivitem davranış kopyalamak,kopyalamaya çalışmak.Çabuk sinirli tarafımı törpülemek için daha sakin bir arkadaşımı seçiyorum ve onun davranışlarını kopyalayıp kendime yapıştırmaya çalışıyorum.İzliyorum,yöntemini gözlemliyorum.Bakış açısını yakalamaya çalışıyorum.Başarılı değilim şu an,yolun çok başındayım çünkü.Bu konuda başarılı olmak iyi bir şey midir,o konuya hiççç girmek istemiyorum bile.
Dün serviste giderken yanımdaki iki kız konuşuyordu,biri sevgilisini anlatıyordu,kulak misafiri oldum.Diğerinin yaklaşımı nasıl olacaktı? Benim gibi heyecanlı heyecanlı fikrini mi söyleyecekti,yoksa sadece dinleyip hı hı mı diyecekti.Tabii ki hı hı dedi.Fazla üstelemeden bir iki kelimecik söyledi o kadar.Neymiş efenimm demek ki kendi fikrim çokta mühim değilmiş,maksat karşı taraf içini boşaltsın.Bana mı kaldı akıl vermek.
Her söze verilecek bir cevabı olmamalı insanın.Off oysaki ben ne hazır cevabımdır,sorma gitsin.Daha karşı taraf ne diyeceğini tam olarak bilemezken onun içini okur bir de cevap veririm :) İnsan ne çekerse dilinden çekermiş.Hazır cevap olmak iyi bir şey gibi görünür ama aslında işin iç yüzü öyle değildir.Hazır cevaplık hız gerektirir.Lafı hemen yapıştıracaksın ki bir şeye benzesin :) Ama bu huy diğer davranışlarada yansıyınca ızdırap başlıyor.Bu hız susman gereken yerde lönk lönk konuşmana yol açıyor.Oysa ki yeri geldiğinde susmak bulunmaz bir hazinedir.

Bitmez bu normalleşme süreci,yaz yaz nereye kadar.En iyisi kopyalama olayı için örnek insanlar bulmak.

25 Mayıs 2010 Salı

En iyisi o olduğu için mi severiz,arayışımız en iyi bulma çabası mıdır?
"En iyi "  kişiye göre çok değişen bir kavram değil midir? Her zaman daha iyisi olmaz mı? Daha güzeli,daha yakışıklısı,daha akıllısı,daha zengini...Bu liste böyle uzar gider.
Çabamız en iyi bulma çabasıysa boşa kürek çekmiyor muyuz?
Peki biz en iyisi miyiz? Karşımızdakini en iyiye bulana kadar yedeğimizde tutuyorsak eğer ,sanırım en iyiyi bir kenara bırakalım hiç iyi değilizdir.
Her zaman ondanda sendende en iyisi bir yerlerde vardır.Ama o eksik olacaktır en iyi haliyle.Çünkü sevdiğin daha az iyi olandır,eksik olandır.Onu o eksiklikleriyle sevmişsindir.

19 Mayıs 2010 Çarşamba


Biliyorum canımı acıtmak için yapıyorsun bunları,her resmini benim göreceğimi bildiğin için koyuyorsun.O resimlerde yanındakine değil bana bakıyorsun.Gözlerinle -sensiz de gayet iyiyim mesajı vermeye çalışıyorsun.Ama olmuyor be.Ben seni bunlara kanmayacak kadar iyi tanıyorum.Birine tutunmadan ayakta kalamayacağını çok iyi biliyorum.İri bedenininin sadece görüntüden ibaret olduğunu,ufak bir üzüntü rüzgarında bile alabora olacağını gayet iyi biliyorum.İnsan ancak kendini kandırır,etrafındakiler sadece kanmış numarası yapar.
Evet canımı biraz acıtıyorsun ama bu acıma sen artık yanımda olmadığın için değil senin gibi birinin yanında nasıl olabildiğim için.Bir daha asla geri getiremeyeceğim kayıplarımı sende nasıl da umarsızca harcadığım için.Acınacak halinde kendi kayıplarıma acıyorum sadece.

Peki ben ne mi yapıyorum? Herkes gibi en iyi bildiğim şeyi yapmaya çalışıyorum.
Kendi kendime yaralarımı sarıyorum,küllerimdem doğuyorum hatta doğdum bile.Birine tutunarak hayatta kalmaya çalışmak yerine önce ayağa kalkıyorum,yaralarımı sarıyorum sonra hayata birlikte sarılacak birini bekliyorum.

Ve sana güzel bir şarkıyla bir kez daha veda ediyorum.

Ayrılık bir sarkı
Kimse dinlemeyecek
Aşk eski bir palavra
Artık burdan geçmeyecek
İnanmak bir yol
Kimse yurumeyecek

Hayır istemem bir baskasını
Yalnız da ayaga kalkabilirm
Hayır dokunma bir baskasına
Tutunmadan da ayaga kalkabilirim

Cem Adrian-Yalnız da ayağa kalkabilirim.

18 Mayıs 2010 Salı

b-trophy Kadın Yürüyüş Yarışı (Kendin için bir şey yap)

b-TROPHY İLE KADINLAR HEM YÜRÜYOR HEM EĞLENİYOR!


Herkes İçin Spor Federasyonu ve b-fit Sağlık ve Spor Merkezi, Spor Haftası Etkinlikleri kapsamında, 23 Mayıs Pazar günü, Nişantaşı’nda kadınlar için ödüllü bir yürüyüş yarışı düzenliyor… Sağlıklı yaşam için sporun önemine dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirilen bu etkinliğe eğlenceli ve sportif bir gün geçirmek isteyen tüm kadınlar davetli…

Herkes İçin Spor Federasyonu ve b-fit Kadınların Spor ve Yaşam Merkezi, b-TROPHY yürüyüşü ile kadınları ödüllü bir yürüyüş yarışına davet ediyor… İlki 2008 yılında gerçekleştirilerek gelenekselleşen b-TROPHY Kadın Yürüyüş Yarışı bu sene 23 Mayıs Pazar günü Nişantaşı Sanat Parkı’nda start alıyor. Sporun kadınlar için önemine dikkat çekmek ve sağlıklı yaşamın vazgeçilmezliğini vurgulamak için gerçekleştirilen yarışa, sadece aktif olarak spor yapan kadınlar değil, eğlenceli bir gün geçirmek isteyen her yaş grubundan kadınlar ücretsiz olarak katılabilirler. b-TROPHY yürüyüşü ile kadınlar hem spor yapıp stres atacak, hem de İstanbul’da yürümenin ödüllü keyfine varacaklar.

Harbiye Askeri Müze’nin yanındaki Nişantaşı Sanat Parkı’nda kurulacak alanda kayıtlarını tamamlayan katılımcılar, saat 11.00’de yürüyüşe başlayacaklar. Nişantaşı’ndan yola çıkarak Şişli, Mecidiyeköy, Balmumcu, Beşiktaş, Dolmabahçe, Taksim ve Nişantaşı rotasını takip edip yarışı tamamlayan ilk 30 kadını çeşitli ödüller bekliyor…
İlk 30'a Ödüller, Tüm Katılımcılara Sürpriz Hediyeler…

Yarış parkurunu en önde tamamlayarak Birinci gelen yarışçıya 5 yıldızlı Antalya Delphin Otel’de 3 gece 4 gün çift kişilik her şey dahil konaklama, diğer dereceye giren yarışçılara ise b-fit Kadınların Spor ve Yaşam Merkezi üyeliği, ARNİCA marka küçük ev aletleri, FUEL marka spor ayakkabı, WOMEN’S HEALTH dergisi senelik üyeliği, GHETTO parti davetiyeleri, JİNEMED jinekolojik muayene çekleri, DR. MATTRESS marka yatak ürünleri gibi hediyelerin verileceği aktivitede, etkinliğe katılan tüm kadınları da sürpriz hediyeler ve indirim çekleri bekliyor. Nişantaşı Sanat Parkı’nda açılacak stantlarda Nivea, Tadım gibi farklı markalar da ürün dağıtarak projeye destek verecekler.

b-fit Kadınların Spor ve Yaşam Merkezi sponsorluğunda Herkes İçin Spor Federasyonu tarafından düzenlenen yürüyüş yarışı hakkında www.b-trophy.com web sitesinden ve b-fit şubelerinden detaylı bilgi alınabilir ve kayıt yaptırılabilir.

b-Trophy Kadın Yürüyüş Yarışı - 23 Mayıs 2010

Katılımcı Kayıt : 10.00-11.00

Yarış Başlangıç : 11.00

Ödül Töreni : 16.00

Ayrıntılı Bilgi ve Kayıt için : www.b-trophy.com ve b-fit şubeleri


YARIŞTA EN HIZLI YÜRÜYEREK DERECEYE GIREN ILK 30 KADINA ÖDÜLLER!

Yarışı birincilikle bitiren katılımcıya Antalya Delphin Otel’de Herşey dahil 3 gece 4 gün Çift Kişilik Konaklama ve 1 senelik b-fit üyeliği,
Yarışı birincilikle bitiren katılımcıya Antalya Delphin Otel’de Herşey dahil 3 gece 4 gün Çift Kişilik Konaklama ve 1 senelik b-fit üyeliği,
İkinciye Arnica marka küçük ev aleti ve 6 aylık b-fit üyeliği,
Üçüncüye Arnica marka küçük ev aleti ve 3 aylık b-fit üyeliği,
Dördüncüye Arnica marka küçük ev aleti ve 1 aylık b-fit üyeliği
Beşinciye 1 senelik Women’s Health dergi aboneliği ve 29 Mayıs Ghetto kapanış partisine çift kişilik davetiye,
Altıncı ve yedinciye 29 Mayıs Ghetto kapanış partisine çift kişilik davetiye,
8 ve 10 arası dereceye giren katılımcılara Happy Hour Kokteyl ikram,
11 ve 20 arası dereceye giren katılımcılara Fuel marka birer çift spor ayakkabı,
20 ve 30 arası dereceye giren katılımcılara Jinemed’den jinekolojik muayene çeki
Ayrıca Dereceye giren tüm kadınlara Dr. Mattress marka ürünler ve

ETKINLIĞE KATILAN TÜM KADINLARA IÇIN BIR HAFTALIK B-FIT ÜYELIK ÇEKI VE ÇEŞITLI ÜRÜNLERLE DOLU B-TROPHY ÇANTASI HEDIYE!


Hepimizin ya da genelleme yapmayayım çoğunluğumuzun derdi kendini mühim hissetmek değil mi? Özen gösterilen,sevilen,değer verilen,paylaşılamayan olmayı isteyen kaç kişiyiz.Erkekler de bu duygular bastırılmış,başka duygularla örtülmüş olabilir ama kadınlar arasında vardır böyle istekler.Bahsettiğim bir erkek tarafından bu şekilde hissettirilmek değil,hemcinslerimiz arasında bu duyguyu yaşamak.

Yakın saydığımız arkadaşımızların bizi yakın sayması hatta diğer arkadaşları arasında en özeli bulması,en özen gösterilen olmak.Etrafımda şahsımda dahil olarak bu duyguları gizli ya da gizleyemeyecek kadar acemi olarak isteyen çok arkadaşım var.Hele ki birbirini tanıyan kalabalık bir kadın grubu içindeyseniz durum daha da vahimleşiyor.Kıskanmalar,ihmal edildiğini düşünmeler alıp başını gidiyor.Sürekli kıyaslama durumunda bulabiliyorsunuz kendinizi ve diğerlerini.Düşünmemek,akışına bırakmak en iyisi her zaman ki gibi,ama her durumda olamıyor bu düşünce tarzı.Eninde sonunda o kaçtığınız,içinde bulunmayı kendinize yakıştıramadığınız duygu ruhunuzu ele geçiriyor.En sevilen,en özen gösterilen olmak.Belki de bunları isteyecek kadar yakın olmamalıyız kimseyle.Karşı tarafla her zaman az da olsa bir mesafe barındırmalıyız.

17 Mayıs 2010 Pazartesi


Bir haftalık ev tatilinden sonra yine yeniden sıkıcı işyerimdeyim.Bunu bulamayanlarda var tabii.Tatil evde bile olsa iyi güzel ama pazartesi sabahı evrakla dolu masayı görünce insan tepetaklak oluyor.Tatil modundan yüksek asabiyete direkt geçiş yapıyor.Neyse ki biraz hafiflettim işlerimi.

Şu an yeşil çay ve mate çayı karşımımı içerek biraz daha sakinleşiyorum.Mate çayını evdeki günlerin vazgeçilmezi olan :) Seda Sayan'ın programında duydum.Yağları yakıyormuş,bünyeye iyi geliyormuş.Hemen edindim bende tadı bildiğiniz izmarit.Sigaraya hasret çeken bünyelere öneririm :) Ama herşey gibi o da limonla içilebiliyor oluyor.Deneyip göreceğim...

Şimdilik bu kadar...

İstanbul'a yaz geldi derken nerden çıktı bu rüzgar.

7 Mayıs 2010 Cuma



Kendini kandırma kızım!


Ne sanıyorsun sen hayatı pembe bir elbise mi?

Bıkmadın mı etrafa

Pembe gözlüklerle bakmaktan

Ya da polyannacılık oynamaktan?

Geçmiyor işte acılar, Kaç kez anlatacağım sana..?

Bu işler internet bağlantına benzer..

Bir koparsa kalırsın ortada

Ne o küçük hanım niçin bu yaşlar?

Ağlama PALYAÇO Makyajın Akar...!

(Yazarı bilinmiyor)

6 Mayıs 2010 Perşembe

Hıdırellez


Dün ve bugün hıdırellez.Ben de birkaç gün önce öğrendim,sıkı takip etmem böyle şeyleri.Çok inandırıcı gelmez.İş arkadaşım sağolsun bana hatırlatır,ama bu sene aramız nane molla olduğu için hatırlatmadı.Ama kısmet bu ya yinede öğrendim :)

Herhalde içimdeki umutsuzluktan olsa gerek burnumun ucuyla baktığım,hıhhh diye kafamı çevirdiğim dilek dileme günleri birden ilgimi çekmeye başladı.Hani nerdeyse su birikintisine dilek dileyip para atacağım.
Neyse konuma dönersem dün gece isteklerimi bir kağıda hem çizdim hem yazdım.Kağıdı gül dibine gömmek ya da denize atmak gerekiyormuş.Ama nereden ben bulayım bunları,evimiz denize uzak (tabii isterdim deniz pencere uzaklığımda olsun ama olmuyor işte keşke deniz gören bir ev çizseydim :)) gül ağacı da oooo İstanbul'da ağaç mı kaldı.Anca belediye lale işini bırakıp güle başlarsa o zaman.

Planım sabah kağıdı yırtmaktı ama kaybettim.Evet dilek kağıdımı kaybettim,ee şimdi bu dilekler olur mu?Sabah elimdeydi unutmayım! diye bir yere koydum ama yine unuttum.Aman canım amaç niyet değil mi,niyet ettim bir kere Allah kabul eder mutlaka.Fakirin ekmeği umut işte sevgili okuyanlar.

Bir kere daha istek yapmıştık Hıdırellezde.Komşumuz evimizin balkonuna topladığım  taşlardan ev yapmıştı.Peki evimiz oldu mu? Evet oldu :)) Peki yıllarca kirada oturan bizin aklına neden daha önce gelmemişdi bu olay.Sanırım dileğin zamanının gelmesiyle ilişkisi var.Olacağı varsa oluyor yani,her şey kısmette bitiyor.Akşam annemle konuşurken taşları az topladın o yüzden ev küçük oldu dedi,keşke biraz daha toplasaydın dedi.Kısmetimiz bu kadarmış dedim.

Bende kağıdıma genişçe :) bir ev çizdim,içinde benim dışımda bir adam ve 2 çocuk vardı.Ve özellikle hepsinin yüzüne gülümseme kattım.Hatta adamın boyunu bile düşündüm :) (Galiba şu taş işinden fazla etkilendim) Önce rastgele çizdiğim için adamın boyu biraz kısa oldu,sonra onu karalayıp biraz daha uzun çizdim.Tabii içime de bir kurt düştü.Acaba karaladığım adama ne olacak :) ?
Resmimin yanınada huzur,sağlık,mutluluk,biraz da para yazdım :))

Allah kabul etsin...

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Az önce burada şu cümleyi okudum "Pek çok durumda amaç sevildiğini hissetmekten çok,sevildiğini başkalarına göstermek" Bendeki bir yaraya parmak bastı bu cümle.Ne kadar doğru bir tespit yapmış sevgili öküz :)
İnsanların sevgi şekilleri değiştiği gibi sevgilerini gösterme şekilleride farklılar gösteriyor.Kimisi içe dönük yaşıyor sevgisini,kimisi uluorta.


Hayatımı delip geçen birisi uluorta yaşamayı sevenlerdendi.Ben ise tam tersi içe dönük yaşamayı seviyordum.Sevgi herkese alenen gösterilecek bir şey değil bence.Gösterme şekillerimizi birbirinden uç noktalarda farklı olduğu için sürekli tartışırdık.O neredeyse herkese o beni seviyor diye bağıracaktı,ben ise sadece onun duyabileceği haliyle söylemeyi seviyordum..

Eğer ortada sevgi var ise bunun en iyi anlaşılacağı yer gözlerdir.Çok klişe gelebilir ama doğru olduğunu düşünüyorum.İnsan sevdiğine bakınca gözleri parlıyor,içindeki sevgi, heyecan gözlerinden okunuyor.En saf hali bu iken ne gerek var ki başkalarının yanında şapur şupur olmanın.Tabii ki insanın içinden  gelir,sarılır öper,aşka gelir ilan-ı aşk eder ama bununda köşeleri olmalı düye düşünüyorum.Başkalarını göstermek için değil içinden geldiği için yapmalı insan.

Gösterişten uzak,saf sevgi...

4 Mayıs 2010 Salı

Sigara Yasağı


Sigara yasağının başlamasından bu yana kaldırımlara ulu orta sandalye masa atılmaya başlandı.İnsanlardan zor geçtiğimiz kaldırımlarda şimdi birde masa sandalyelerle yol kavgası yapıyoruz.Kapladıkları yeri bir tarafa bırakırsak bir de yaydıkları yemek kokuları var.Sabah güzel bir yürüyüş yapma amacındasınız ve kaldırımından sucuklu yumurta kokusu geliyor.İnsanın masaya yanaşası geliyor :) Nereye gitti benim spor aktivitem,sağlıklı yaşam amacım.Ben zaten evdeki sucuklu yumurtadan kaçmıştım.Sucuğun laneti bu olsa gerek.Günün saatlerine göre kokular değişiyor,artık o gün lokantanın menüsünde ne varsa onu çekiyor canınız.Hadi parası olan canı isteyince dayanamayıp yedi diyelim ya olmayan ne yapacak.Eskiden annelerimiz bize yolda,arabada bişey yedirtmezdi,birinin canı çeker diye.Şimdi kaldırımlardan sucuk kokuları geliyor.Bu ne perhiz ne lahana turşusu değil mi? Göz hakkı denen bir şey yok muydu,bizim toplumumuzda.Yolun ortasında hangi gözün hakkını vereceğiz iskenderleri yuvarlarken.
Bir de birahaneler atmış masaları dışarı.Boğaz manzarası izler gibi açıkhavada gelen geçeni izliyorlar.İçki masasına meze durumu yani.Kahvehaneler de aynı şekilde,bir sürü eli sigaralı adam gelen geçeni izliyor kapı önünde.Normal şaartlarda bile kahveler önünden geçmez bazıları,kaldı ki adamlar kapının önündeyken...


Sigara yasağı iyi hoş ama kaldırım masalarına bir çözüm bulmak lazım.Devlet büyüklerinin bu konuya da el atmalarını rica ediyorum :))


3 Mayıs 2010 Pazartesi





İnsan ilişkileri konusundaki en büyük sorunum; sevdiğim insanları en iyi arkadaş kategorisine sokmam ve onlardan da aynı şeyi beklemem sanırım.Birine derdimi anlatıyorsam onu kendime yakın bulmuşum demektir,ona güvenmişim demektir.O benim dostum olmaya çok yakın demektir.Ve ondan da aynısını beklerim demektir.Sanırım hayal kırıklığım bu noktada başlıyor.Karşı taraf beni aynı şekilde görmüyor olabilir,artık insanlar daha ketum.İçlerini açmıyorlar,yüzeysel takılıyorlar.O beni dostu gibi görmeyince bende kırılıyorum,tavır yapıyorum istemeden.Oysaki onların yaptığı gibi iş arkadaşı,çocukluk arkadaşı,sohbet arkadaşı gibi sınıflara ayırsam onları ve detaya inmeden yaşasam (tıpkı onların yaptığı gibi) eminim herşey daha kolay olacak.Ama huy bu işte değişmesi kolay olmuyor.Oysaki en güzeli suya sabuna dokunmadan yapılan arkadaşlık,canın isterse derdini dinler ilgileniyor gözüküp bir iki kelam edersin,yanından gidince hiçbirşey hatırlamazsın.Eğlenirsin,gülersin,gülüp geçersin.


Bir arkadaşımın yakın bir arkadaşı bir gün aramış,kız ağlayıp kötü durumdayım demiş.Arkadaşımında işi varmış,bir şey yapamamış.Ve ertesi gün kızı aramamış bile,unutmuş bu olayı.Bana çok garip geldi,hadi gidemiyorsun yanına diyelim insan nasıl merak etmez ki,nasıl unutur.Bu arkadaşımı kime sorsanız çok canayakın,çok uyumlu der.Oysa ki tek yaptığı suya sabuna dokunmadan arkadaşlık yapmak.Böylece herkese karşı ılımlı ve sıcak olabiliyor.Kimseyi dostu görmüyor çünkü,kimseyle çok ilgili değil.Maksat muhabbet modunda arkadaşlıkları.


Vesselam suskunluktan sonraki hedefim suya sabuna dokunmayan arkadaşlıklar.

Gez dünya'yı gör Konya'yı

23 Nisan akşamı Konya'ya gitmek üzere 4 arkadaş otobüse bindik.Özkaymak turizm'den biletlerimizi almıştık.İnternet sayfalarında her koltuklarında televizyon vardı.Biz de bu görüntüye kanarak biletlerimizi almıştık.Ama o da ne,hiçbirinde tv yoktu.Biraz üzüldüm açıkcası,tv ile vakit daha çabuk geçerdi.Zaten cam tarafını da arkadaşıma kaptırmıştım.Neyse ki telefonumda Loreena Mckennitt'in büyülü sesi vardı.Uyumaya çalışarak,ayaklarımı koyacak yer arayarak falan cumartesi sabahı Konya'ya geldik.Hava gayet güzeldi.Otogardan merkeze gitmek için minibüse bindik.Taksiye binmenizi tavsiye etmem,yol biraz uzun taksiciler fazla para alabilir.Yaklaşık 20 dakika sonra merkezdeydik.Sabahın körü olduğu için otele giriş yapamadık.Bavullarımızı otele bırakarak kahvaltı yeri aramaya çıktık.Zar zor kahvaltı veren bir lokanta bulduk.Yoğurt,peynir,zeytin eşliğinde güzelce kahvaltımızı yaptık.Gideceğimiz yerleri önceden planlamıştık.Biletleri ve oteli birimiz,gezilecek yerleri de ben ayarladım.Hatta abartıp harita çıkardım,işaretledim.Fazla temkinli veya boş vakti bol olan birisiyim galiba.
Önce uzak yerleri gezmeye karar verdik.İlk rotamız Sille oldu.Meydanın ilerisinden Sille'ye giden otobüsler varmış.Önce bilet aldık,orada da İstanbul'da ki gibi 5'li biletler satılıyor.Otobüse binerek kısa bir süre sonra Sille'ye geldik.Otobüste tanıştığımız bir kız bize yardımcı oldu.O da Sille'de el sanatları yapılan bir yerde çalışıyormuş.Aldı bizi oraya götürdü.Gerçekten güzel çalışmalar vardı.Kolye,buzdolabı süsü aldık.Duvara asılan tabaklar çok güzeldi,ama her yeri gezip görmeden oradan almak istemedik.Keşke alsaymışız.Onlar gibisini başka yerde görmedik :(








 Sille eski bir Rum köyüymüş.Tepede bir camii gördük,yoldan geçen teyzeye bu camii neden u kadar uzakta diye sorduk.Eskiden Rumlar burada biz oradaydık dedi.Mağaralar var,bir de Aya Eleni Kilisesi.Kiliseyi restorasyon çalışmasından dolayı gezemedik.Hamam da vardı ama o da kapalıydı.Sadece dışardan resmimi çekmekle yetindik.Kahve içmek için Konal Restauranta girdik.Bahçeli çok hoş biryer.Kahvaltıyı buraa yapsak ne hoş olurdu dedik ama bilmiyorduk ki burayı.Kahvaltı yapıldığı için bizimle pek ilgilenmediler ama yine de istediğimiz kahveyi getirdiler.
















Etrafta biraz gezindikten ve bol bol fotoğraf çekindikten (Kadınların vazgeçemedikleri hobisidir kendi fotoğrafları) otobüse binerek merkeze geri döndük.
Şimdi sıra Meram'daydı.Ama çok acıkmıştık.İnternetten araştımalarımda Cemo Etli Ekmeği öneriyordu herkes.Ee madem öyle bizde onu bulmalıydık.Elimizdeki haritaya bakarak bulmaya çalıştık ama başarılı olamadık.Bizde halka soralım dedik :) Babam daha önce beni uyarmıştı,adrese pek inanmayım.Konyalı sakalıyla yer gösterir demişti (Bizde Konyalı olsak da eleştiriden kaçınmayız :)) O ne demek baba dedim,sakalıyla şu ileride der,başka birine sorarsın o da diğer tarafta der dedi.
Biz yine de sorduk,Cemo uzakta dediler.İstanbul'un uzağıyla Konya'nın ki çok farklı tabii.Ben eve gitmek için her gün 1,5 saat yol gidiyorum.Konya'da ki uzaklıktan ne olur ki :)) Bizde çok uzak sandık tabii,buralarda etli ekmek yapan bir yer var mı dedik.Güzel yapan yok dediler.O zaman biz de Cemo'yu aramaya karar verdik.Birkaç kişiye sorduk ama dünya'dan haberleri yoktu.Ya Konya halkının yaşadıkları şehirden haberleri yok, ya da merkezde herkes turist.Neyse ki bir iki kişinin söylediklerini birleştirerek tramvaya binip çook uzak olduğu söylenen 10 dk uzaklığındaki Cemo'ya geldik.Gitmek isterseniz hemen tarif edeyim,merkezden tramvaya binin,Kule Site'den önceki durakta inin karşıya geçin.Orada birilerine sorun :))
Artık yorgunluk ve açlıktan mı,yoksa gerçekten güzel yaptıklarından mı bilmiyorum ama etli ekmeklerimizi yuvarladık gitti.üstüne bir de çay keyfi yaptık.Hızımızı alamayıp sacarası tatlı yedik.Fazla tok olduğumuzdan üçümüz bir tatlı yedik.Çok değişik gelmedi bana yinede denemeye değer.Biraz dinlendikten sonra minibüse binip Konya'nın mesire yeri olan Meram'a gittik.




Meram içindeki Tavus baba Türbesine çıktık.Türbe kapalı,bahçesinde dua edilebiliyor.




Tavus Baba;Bir gün şimdi türbenin bulunduğu yere hint diyarından çok güzel bir kadın gelip yerleşir.Küçük kulübesinde rebab çalar.Sesi güzeldir.Mevleviler’i büyülemiştir.Kimseler yüzünü göremez.Rebabının eşsiz sesiyle tepenin eteklerinde sema edilir. Günün birinde birden ses kesilince herkes tepeye koşar.Kulübede kırık bir rebabab ve bir yığın tavus tüyünden başka bir şey yoktur.Tüyler toplanır,buraya bir türbe yapılır.Adına da Tavus Baba türbesi denir.Yörede incelemeler yapan Gotdolevski'ye göre Bektaşiler bu yabancı kadına ölümünden sonra Baba sanını vermiştir.Bu yüzden Tavus Baba diye anılır.


Meram'da hediyelik birkaç parça aldıktan sonra merkeze geri döndük.Merkezde de biraz dolşatıktan sonra otelimize geldik,biraz dinlendikten sonra Mevlana Kültür Merkezi'ne gitmek üzere yola çıktık.Merkeze çok yakın bir yerde kültür merkezi.Her cumartesi sema gösterisi yapılıyormuş.Biraz geç kaldığımız için (yolu baya uzatmışız) yer bulamadık,arkalardan boş bulduğumuz yere kafamızı uzatarak izlemeye çalıştık.Neyse ki bir süre sonra salon boşalmaya başladı,biz de önlere geçtik.


Sema töreni burada çok güzel açıklanmış.













Gösteriyi izleyip huşu içerisinde otelimize döndük.Derin bir uyku çektikten sonra kahvaltımızı yapıp,bu sefer yakın yerleri dolaşmak üzere yola çıktık.İlk Mevlana Türbesi ve Müzesine gittik.Hz.Mevlana ve çocukların türbelerini ziyaret ettik.Fotoğraf çekmek yasak olduğu için çekemedik.Mevlana'nın giydiği giysiler,zikir tesbihi
Kur'an-ı Kerimler,Mesnevi örnekleri ve Peygamber Efendimizin Sakal-ı Şerif'i bulunuyor.İnsanın içi huzurla doluyor.Türbenin dışında Mevlevi mutfağı ve yine türbeler var.






Mevlana'dan Şems'in türbesine doğru yol aldık.Elif Şafak'ın kitabından öğrendiğimiz haliyle Şems bir kuyuya atılıyor.Bu şekilde öldüğü düşünülüyor,bu sadece bir rivayet çünkü Şems'in ne ölüsü ne diriside bulunamıyor.
Bu kuyunun üstü kapatılarak mezar ve mezarın içinde bulunduğu bir camii yapılmış.





Daha sonra tekrar merkeze gelip Alaaddin Tepesine gittik.Burada çay bahçeleri var.



Biraz dinlendikten sonra alışveriş yapmak üzere Kadınlar Pazarı'na gittik.Eskiden burada kadınlar satıcıymış şimdi erkek egemenliğine geçmiş.Buradan peynir,zeytin,yoğurt aldıktan sonra merkeze Konya'dan anılar almaya gittik.Genelde aynı şeyleri satıyorlar.Çok istediğim semazenli kolyemi sonunda aldım.İstanbul'da hiç bir yerde görmemiştim.Çok mutlu oldum,hiç çıkarmıyorum kolyemi.Birkaç anı daha aldıktan sonra dönüş yolu için otobüse bindik.Ama burada bizi bir sürpriz bekliyordu.Bu sefer televizyonumuz vardı.Canım sıkılmadan sabaha İstanbul'daydık.Sabah saatlerinde geldiğimiz için eve gidip dinlenmeye vaktimiz olmadı.Direkt işlere uçtuk.Uykusuzlukla geçen bir günden sonra eve kendimi zor attım.Gez Dünya'yı Gör Konya'yı.