25 Şubat 2011 Cuma

Terapide 5 Soluk

Psikolog İlkim Öz'ün 5 danışanın öyküsü... Bu tür kitaplar okunacaklar listemin ilk sırasındadır her zaman. Bir zamanlar psikolog olmayı çok istemiştim ama kader beni hesap kitaba sürükledi. İnsanlar yerine hesap makinesiyle uğraşıyorum :) Ama hep gözlemleyen biri olmuşumdur,insanları inceler ve aslında nasıl olduklarını anlamaya çalışırım. Kendime göre şöyle bir tezim de var.Bence; aşırı davranışların altında mutlaka psikolojik rahatsızlıklar,sebepler var. Aşırı gülme,aşırı konuşma,aşırı hareket,aşırı suskunluk.Bunların hepsi başka bir şeyi örtmek için yapılan aşırı davranışlar.Çok gülen aslında çok ağlayandır,dertlerini örtpas etmek hatta kendini kandrmak için olur olmaz herşeye güler.İnsanlar da onun için ne kadar neşeli biri derler.Oysa ki  iç yüzü öyle değildir,dokunsan ağlayacak insanlardır onlar. Neyse benim amatör psikolog zırvalamalarımı bir kenara bırakıp kitaba gelelim.

Aslında bu tür kitapların bence en iyi kalemi Irvin Yalom'dur.İşin içine edebiyatta katarak,hikayeleri romansı bir edayla sunar okuyucuya. Birkaç kitabı haricinde  kitaplarını hep büyük bir zevkle okumuşumdur.

Rafta,Terapide 5 Soluk'u görünce dayanamayıp aldım. 150 sayfa ve 5 hikayeden oluşan bir kitap.Açıkcası Irvin Yalom tadı kesinlikle bulamadım.Hikayeler oldukça kısa ve yüzeysel anlatılmış.Sanki terapistin elinde sihirli bir değnek var ve herşeyi normale döndürüyor.Anlatımdaki eksikliklerden dolayı gerçek izlenimi vermiyor hikayeler. Örneğin bir kaç defa intihar girişiminde bulunmuş, bir çok terapiste gitmiş bir kız bir kaç seans sonra baya ilerlemeler kaydetmeye başlıyor.Daha önceki psikologlar ne kadar başarısızmış diyesi geliyor insanın. Şu an 3.hikayedeyim.Bakalım son ikisi nasıl olacak ?

24 Şubat 2011 Perşembe

Tnt

İlk açıldığında fırtınalar yaratan Lost'u yayınlamıştı bu kanal. Hem de, hem türkçe altyazılı hem de dublajlı olarak. Gayet güzel filmler de gösteriyordu. Cnbc-e tadında, ona iyi bir alternatifti. Sonra gündüz kuşağında Kemal Sunal fimleri yayınlama başladı. Sonra bir baktım dublaj ve altyazıdan vazgeçmiş İngilizce filmler yayınlama başlamış. Herhalde biz ingilizce bilen insanlara hitap ediyoruz demek istediler.

Ama iyice kafam karıştı bir bakıyorum Mehmet Ali Erbil,bir bakıyorum Kemal Sunal akşama bakıyorum ingilizce sinema... Eeee şimdi bu kanal kime hitap ediyor.Galiba kanal müdürünün kafası biraz karışık.Her tür seyirciyi çekmeye çalışıyor olabilir,ama doğru yolda değil benden söylemesi. Mehmet Ali Erbil her kanalda çıkabilir,kendine ait seyircisi olabilir  ama o olmasa da olur. Mehmet Ali'ler den çok bu ülkede ama Cnbc-e gibi kanallar çok az. Eski Tnt geri gelsin lütfennn.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Kendime notlar,tavsiyeler...

Kırgınlıkları,kızgınlıkları biriktirmemek lazım. Hele ki çokça vakit geçirdiğiniz kişilere ilişkin olanları. Sonra bir patlar bu birikmişler,yıkıntıları toplamak imkansız olur. Yanardağ patlaması, çöplük patlaması gibi bir şey olur. Etrafa saçılan ister çöp,ister kötü duygular,kırgınlıklar olsun o derecede bir patlama sonucu herşey sonsuza dek değişir. Artık kırıldığınız kişiyi  hayatınızdan çıkarmanız gerekir. Eğer çıkaramayacaksanız ki asıl en kötüsü de budur, mesela hala onunla çalışmak zorundaysanız kolay gelsin demekten başka şey gelmez elimden,dilimden.

Freud sanırım şöyle birşey demişti "Bastırılmış duygular ilk fırsatta ortaya çıkar" o başka sebeplerle söylemiş olsa da ben bunu durumuma göre uyarlıyorum. Zamanla boşver,önemseme dediğimiz ama bilinçaltımızın önemsediği ve özenle biriktirdiği duygular ilk fırsatta şiddetle ortaya çıkar.

Oysaki tatlı sert laf cambazlıklarıyla duygularımızı,sıkıntılarımızı dile getirsek içimizdeki kötü enerjiyi birikmeden,bilinçaltına yolculuğa çıkmadan eritebilir,ufak çapta patlatabiliriz. Normal davranışlarım bu yöndedir aslında,tipik bir akrep olduğum için şakayla karışık mutlaka duygumu belli ederim. Ama bu sefer böyle yapmadım,boşver dedim,önemseme dedim. Dedim dedim ama bilinçaltıma dinletemedim. Keşke huyumu dinleyip,küçük patlamalar yaşasaydım. Şimdi davranışlarıma öfke karışmaya başladı. Bu kötü bir işaret,çok kötü bir işaret. İçinde olmak istemediğim bir duruma doğru gidiyorum galiba. En iyisi ben yine özüme,huyuma dönüp ufak akrep sokmaları yapayım. Yanlış anlamayın büyük deprem mi tercih edersiniz,yoksa enerjinin küçük küçük çıkmasını mı ?

Hayata dair bir not
*İlk başta olmasa bile canını sıkan şeyleri tatlı sert,şakayla karışık karşı tarafa bildir. Birikmeyi engelle.

Kendime bir not: Savaşçı yeniden okunacak....


16 Şubat 2011 Çarşamba

Profesyonel

Nihayet gidebildim,nihayet yer bulabildim ,arkalardan da olsa buldum işte... Eğlenceli ama bir o kadar da hüzünlü bir senaryo,muhteşem oyunculuklar...Ah keşke ön sıralarda olabilseydim de Yetkin Dikinciler'in seyirciyle olan küçük,şirin mimiklerine de bende mahzur kalsaydım. Bir an oyun interaktif bir biçime dönüşecek sandım,daha oyunun başında seyircilerden birinin hapşırması üzerine sessizce çok yaşa dedi Yetkin Dikinciler. Bİraz gülüp, güldürdükten sonra parmağıyla işaretini yaptı,salonu oyuna davet eder gibiydi. Ve gayet profesyonelce oyuna devam etti. Ama zaman zaman mimikler,gülümsemeler,bakışlar seyirciye yöneldi,orada bizlerin farkındaydı,profesyonel  oyuncular ama aynı zamanda seyirciye farkındayım sizde buradasınız diyen oyuncular.Eğlendikleri o kadar belliydi ki seyirci için bu çifte katmerli bir eğlenceye dönüştü böylece.

Bülent Emin Yarar muhteşemdi,upuzun bir Yetkin Dikinciler yanında çok sevimli duruyordu. Çok iyi bir takım olmuşlardı. Birbirlerine yakınlaştıkları sahneler oldıkça eğlenceliydi.Tiyatronun böyle bir güzelliği var işte televizyonda gördüğünüz ama fazla dikkatinizi çekmeyen oyuncular tiyatro sahnesinde devleşiyorlar ve artık o oyuncu aklınızdan çıkmıyor,bir dahakinde televizyonda da onu dikkatle izliyor,bir kere daha hayran oluyorsunuz.

İşin özü gidin ve izleyin,keyifli saatler geçirin.

Not: Beyoğlu Küçük Sahne'de izleyecekseniz koltuk numaraları 1,3,5,7 diye gidiyor 11'den sonra da 12 geliyor sanırım,bizim gibi arayıp durmayın :)

Profesyonel

Yazan: Duşan Kovacevic
Çeviren: Başar Sabuncu, Bilge Emin
Yöneten: Işıl Kasapoğlu
Dekor Tasarım: Nurettin Özkönü
Giysi Tasarım: Gülümser Erigür
Işık Tasarım: İ. Önder Arık
Müzik: Cenap Oğuz

Rol Dağılımı:
Bülent Emin Yarar, Yetkin Dikinciler, Gülen Çehreli, Cenap Oğuz

Konu:
Dünyaca ünlü Sırp yazar Duşan Kovaçevic, Yugoslavya’daki büyük dönüşümden önceki ve sonraki toplumsal-politik yaşamı, bir entelektüelin yaşamöyküsü içinde, karakomedi türünde ve ironik bir üslupla anlatıyor. 40 yaşlarında bir edebiyat adamı, bir sekreter ve bir gizli polisin süprizlerle dolu soluk soluğa izlenecek hikayesi.

10 Şubat 2011 Perşembe

Nilüfer 12 düet

Bu albüm beni heyecanlandırmıştı ama dinleyince güzelim şarkılar gümbürtüye gitmiş diye düşündüm. Çok sıkı grup ve şarkıcılar olmasına rağmen düzenlemeleri bence gürültüden öteye gidememiş. Sözler bir yanda müzik öbür yanda kalmış,müzik özellikle gitar sesi sözleri bastırmış. Sadece güm güm gürültü çıkmış ortaya. Şebnem Ferah,Tnk ve Malt dışında ki onlarda çok daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum,diğerlerini playlistimden sildim bile :)

Not: Belki de bu aralar daha çok Eylül Akşamı dinlediğim için bana gürültülü gelmiş olabilir.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Aşk tesadüfleri sever

Aşk tesadüfleri sever
Kader ayrılıkları
Yıllar geçmeyi sever
İnsan aramayı

Güller açmayı sever
Zaman soldurmayı
Eller birleşmeyi sever
Yollar ayrılmayı

Filmde bu satırları duyduğumda çok şaşırdım,arkadaşımın kulağına ama bu bir şiir dedim.
Evet Murathan Mungan'ın insanın kalbine yumru oturtan bir şiiriydi. Ve filmdeki başka bir güzellikte Eylül akşamıydı. Elbette Mehmet Günsür'un sesinden dinlemek ayrı bir hazdı. Tüm sevimliliği ve yakışıklılığıyla :)
 
İnsanı tatlı hayallere teşvik eden bir film.(Belçim Bilgin'e rağmen)  Hiç bitmese,hatta keşke böyle bitmeseydi dediğim bir filmdi. İzleyen her kadın böyle bir tesadüf ve böyle bir adam hayal etmiştir mutlaka. Aşkın yanı sıra genç bir adamın çocukluktan başlayan yaşam mücadelesi de anlatılmış.Yaşama kafa tutan ama sonunda kadere boyun eğmek zorunda kalan bir adamın hikayesi.
Film hakkındaki görüşleri daha okumadım,mutlaka yabancı bir filme benzetenler olacaktır,hatta izlediğim filmler çok aklımda kalmasa da sonu bende de daha önce izlemişim hissi yarattı. Bu durumu da o güzel şarkıyla cevaplayabilirim. Olamaz mı olabilir :)

 
 
Filmdeki tüm müzikler çok güzeldi, Eylül akşamından sonra en sevdiğim Demir Demirkan Zaferlerim oldu.Bu güzel şarkı çok güzel bir bölüme denk düşürülmüş.
 
1. Aşk Tesadüfleri Sever – Müslüm Gürses
2. Hoşçakal Müzik – Şebnem Ferah
3. Eylül Akşamı – Mehmet Günsür
4. Zaferlerim – Demir Demirkan
5. Yine Yazı Bekleriz (Akustik) – TNK
6. Nefes Bile Almadan – Redd
7. Değirmenler – Teoman
8. Ankara Rüzgarı – Ozan Ünlü
9. Kafes – Mert Çetinkaya
10. Aşkı Bulacaksın – Tanju Okan


"Ankara'lı için İstanbul başkasının çocuğu gibidir,gülünce seversin,ağlayınca bırakıp kaçmak istersin"


2 Şubat 2011 Çarşamba

Bedava sirke baldan tatlıdır !!!

Hayatımızdaki renklerden biri de bedavacılar sanırım. Hani bedava mezar bulsa içine girecek olanlar.Onlara turuncu rengi verdim gitti.
Bedavanın kokusunu alır almaz kişinin peşine düşer,bundan ne koparabilirim acaba diye eteklerinde dolaşırlar.Hatta bedavadan ileri gidip biraz da çıkarcı olanları bir gün olur lazım olur diye kimseye tavır yapmazlar,herkese gülerler.Kalpleri kırılsa bile ileride işleri düşme ihtimalini göz önünde bulundurarak hiç belli etmeden kırgınlıklarını,samimiyetsiz samimiyetlerini takınıp etrafı kandırmaya devam ederler.