29 Ağustos 2013 Perşembe

Bugünlerde;  Orhan Pamuk Kara kitabı okuyorum. Son 50 sayfam. İsmi gibi kara olmadığı, çok zor bir roman olmadığını düşünüyorum. Evet Pamuk, biraz daldan dala atlamış, aslında paralelel olarak aynı konulardan bahsetsede bu kadar çok romanı, yazarı, karakterlerini iç içe geçirmeye gerek var mıydı? Bana biraz çok şey bilipte bunu göstermek isteyen yeni yetme bir yazar gibi geldi. Bakın ben Mevlana'yı da Şems'i de Hüsnü Aşk'ı da hurufiliğide bilirim gibisinden. Ama bu kadar uzatıp yine de sıkılmadan hala elimde tutup okumak istiyorsam yazar iyi bir şey yapmış demektir.

Biteli yıllar olan ama benim anca farkettiğim Klark programını izliyorum. Murat Menteş fena değil de Samed Karagöz'ün olayını çözemedim. 3 program izledim öylece durmak ve arada bir iki sıradan cümle kurmaktan başka bir şey yaptığı yok. Belkide ileriki bölümlerde açılır.

Çok sevdiğim ama zamanı denk getiremeyip kaçırdığım başka bir program olan Vapurda çay simit. Ömer Öztürk'ün içten, samimi sunumu ve sohbetiyle keyifle izlenen güzel bir program. Vapurda geçmeside benim için apayrı bir güzelliktir.

Ve dün izlemeye başladığım, asla eskimeyecek bir konu. Tarihi ve gerçekleri öğrenmemiz için okullarda bile izletilmesi gerektiğini düşündüğüm bir belgesel. Amerika'nın Gizli Tarihi

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Kendimi aştım !!!

Bu sene kendimi aşan şeyler yaptım, benim gibi korkak, ürkek, höt desen başını korumaya alan biri için fazla olan şeyler yaptım. Mutluyum, kendime şaşırmış durumdayım.

Viyana gezimde kocaman, göklere çıkan bu atlı karıncaya bindim. Atlı karında kapalı ama yüksekte olması sebebiyle sallantısı ve rüzgarın korkunç sesi çok ürkütücüydü.

Ordu'da Boztepe'de camla kaplı teleferiğe bindim. Uzun bir yolda, tepeden şehrin merkezine iniyor. İniş ve çıkışta ürkütücüydü.

En sonda alışveriş merkezindeki asansöre bindim. En tepeye çıkıp birden ortaya düşüyor, sonra tekrar yukarı aşağı iniyor. Gözlerimi hiç açmadım, çok korktum. Arkadaşım videoya çekmişti saydım, tam 15 kere indi çıktı. Bence çok fazla bir sayı, sürekli yanımdakine bitmedi mi diye sorup durdum. Ama neticede yapmak istediğim bir şeyi daha yaptım :)

Evet sırada yamaç paraşütü, bungee jumping var. Yok artık tabii bunları asla yapamam. Çünkü güvenli değiller, bilsem ki bir şey olmayacak bir şekilde kendimi ikna eder onları da yaparım. Bir de diğerleri kadar korkunç olmasa da ilk uçak yolculuğumu yaptım. Bu sene ne kadar çok ilklere imza atmışım. Ve daha sene bitmedi, kim bilir daha neler yapacağım :) Aslında en çok istediğim şeyler, hayvanlardan korkmamak, onlara dokunabilmek, sevebilmek ve korkusuzca yüzebilmek. Açık denizde yüzebimeyi çok isterdim ama ayaklarım
yere değecek takıntım var maalesef. Kim bilir belki bir gün bana bunları yaptıracak, sabırlı birini bulurum ;)

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Karadeniz

Viyana'da kalmışım en son. Birileri okuyor mu, ilgileniyor mu yazdıklarımla bilmediğim için gerisini getirmemiştim. Ama geleceğe not düşmek umuduyla arada devam ediyorum buraya notlamaya. Soğuk bir Viyana gezisinden kısa bir süre sonra kendimi yağmurlu Karadeniz havasına attım. Bir hafta süren turda, yeşile suya doydum resmen. Karadeniz bambaşka bir yer, her yerde şırıl şırıl akan şelaler var. Bu kadar yağmur yağar mı diyorsunuz ama bu kadar yağmur yağmasa böyle güzel olur mu oralar ? Gönlümde derelerde yürümek, suyu hissetmek, yaylada piknik yapmak vardı ama hiçbiri olmadı. Dereler deli dere, yağmurda hiç durmamacasına yağınca gönlümdekini değil şartların el verdiklerini yapmak zorunda kaldım.En heyecan verici yerlerden biri Ordu Boztepe'deki teleferik oldu. Benim gibi herşeyden korkan biri için hadi binelim buna diye ısrar etmek eceli gelmek gibiydi. Ama yaptım işte :) Teleferiğin enteresan taraflarından biri durmamasıydı. Hiç durmadan döndüğü için o kaçmadan yakalayıp binmeniz gerekiyor. Bir de kendini hop diye uçuruma bir atışı var ki görmeyesin gitsin. Güzel bir deneyimdi, oralara kadar gidip binmemek olmazdı.
En sevdiğim Ayder yaylasının tepesine çıkıp Palovit şelalesinden aşağıya yürümek oldu. Ve sisler içindeki Sümela Manastırı. Çok etkilenmesemde o kadar yükseğe yapılabilmesi etkileyici gerçekten. Ve bir de Fırtına Deresi, tam da ismini hak eden bir dere. Sesinden gece uyumak mümkün değil. Kaldığımız otel tam da derenin yanındaydı. Otelde kaloriferler yanıyordu, yüksekte olduğu için soğuk tabii. Bu otelde laz böreği yedim ve bayıldım. Daha öncede yemiştim ve hiç beğenmemiştim. Arkadaşımın tabağından şöylesine bir aldım ve hepsini yedim. Enfesti. Ve muhlama, üstündeki tereyağını görünce hayır yemem bunu diyor insan ama bu kadar mı anlamaz insan tereyağını. Of of canım nasılda çekti hepsinden.

Karadeniz deyince aklıma şelale,sis ve yağmur geliyor.  Deniz, kum, güneş tatili güzel ama bunlarda başka keyif. Güneydoğu ve Karadeniz gezilerim hep aklımda kalacak