Bu sefer kahvaltısı meşhur olan Cumalıkızık'a gittik. Artık tur iyi bir yer ayarlamadığı için mi yoksa abartıldığı için mi bilemiyorum beklediğim gibi bir kahvaltı değildi. Karnımızı doyurduktan sonra başladık sokaklarını gezmeye.
Oldukça küçük bir köy, fazla bir beklentiye gerek yok. Taşlı yollarında yürüyüp bir iki fotoğraf çekip yola devam etmeli.
Mavi buralarda en çok sevilen renk galiba, genelde evler mavi boyalıydı. Ve buradaki turumuzu tamamlayıp yolumuzun üzerindeki Misi köyüne uğradık,orada da şansımıza bisiklet yarışı varmış yolları kapamışlar ama biz yine de kenardan kenardan dolaştık. Köy içindeki dereyle güzel bir atmosfere sahip olmuş. Şansımıza hava kapalıydı ama güneşli, güzel bir günde dere kenarında kahvenizi yudumlamak çok güzel olur. Dere mevsim itibarıyla gürül gürül akıyordu, güzeldi.Bir an kendimi Karadeniz'de hissettim.
Evlerde yine aynı eski evler biçimindeydi.
Çaylarımızı içip, bir iki fotoğraf çektikten sonra Trilye'ye doğru yol aldık. Bir yandan da inşallah yağmur yağmaz diyorduk.
Trilye'de eskiden rumlar oturduğu için bir çok kilise varmış ama kullanılmadıkları için harap durumdalarmış. Bir tanesini gördük, oldukça kötü durumdaydı.
Trilye deniz kenarında bir yer. Yazın gezmesi daha keyifli olur. Sahil kısmı geniş, eminim yazın oldukça kalabalık oluyordur. Birkaç güzel otele de rastladık. Ama burada kalınır mı,bilemiyorum. Şahsen ben sıkıntıdan patlarım :)
Trilye bana çok bakımsız geldi, evlerin çoğu harap durumdaydı. Yenilenirse, denizde olduğu için baya turistik bir yer olur.
Buradaki dükkandan tuz sabunu aldım, cildi kırıştırmıyormuş. Yaşlanmaya son :)