26 Mayıs 2014 Pazartesi

Madrid, İspanya

Önceki yazımda göçmenlerle ilgili yazımdan dolayı ırkçı olduğuma dair birkaç yorum aldım, burası benim çöplüğüm olduğu için yayınlamıyorum o yorumları. Ama bahsetmeden de geçmek istemedim, ırkçı olduğumu düşünmüyorum. Sadece insanın ülkesinde dışarıdan gelip hırsızlık yapan, ot kokan, güvenlik sorunu oluşturan kişileri istememesinin normal olduğunu, benimde istemeyeceğimi söylemek istedim. Türkiye gibi farklı etnik kökenlerin bir arada olduğu gibi bir ülkede yaşayıp, lanet olsun diğer ırklara demek at gözlüğü ile bakmaktan başka şey değildir. Açıklamamı yaptıktan sonra gezi yazıma devam etmek istiyorum.


Gezi programımız şu şekilde oldu. Aralık ayında Pegasus'tan gayet makul bir fiyata (470 tl) Barselona uçak biletini aldık. Gideceğimiz şehirleri Madrid, Granada, Cordoba, Sevilla ve Barselona olarak netleştirdik. Bu doğrultuda Barselona'yı gezmeyi sona bıraktık ve Barselona'dan direkt Madrid'e geçtik. Madrid'e Vueling firmasıyla uçtuk. Pegasus Barselona T2terminaline iniyor, Vueling t1'den kalkıyordu. Bavullarımızı aldıktan sonra terminal dışına çıkarak ücretsiz servise binerek yaklaşık 20 dk. sonra T1 terminaline geldik. Otobüs rotası aşağıdaki şekilde.

Hemen bavullarımızı yakışıklı ve sempatik olan görevliye teslim edip, uçağımıza bindik. Sempatik görevlide yakın zamanda İstanbul'a gelmiş. Çok beğenmiş ve çok ucuzmuş! Bizim için pek de ucuz olmadığını söyledik. E tabii 1 verip 3 almakla, 3 verip 1 almak baya baya farklı şeyler. Vueling'te tıpkı Pegasus gibi sadece uçuruyor, su bile vermiyor. Sadece bagaj hakkınız 20 kg değil 23 kg. Kısa bir yolculuktan sonra Madrid'e indik. 3.gün sabahı oradan ayrılacağımız için planım 2 günlük kart almaktı. Terminalin alt kaltlarında turizm ofisi gibi bir yer bulduk. Eğer dijital bir sayaç varsa saat hesaplamasıyla 3.gün sabahı da 2.güne girecekti ama görevli öyle olmadığını söyledi. Bizde biraz fazla para vererek 3 günlük a bölgesi ulaşım kartı aldık.  (18,40 €) Normalde istemeden vermeleri gerekir biz geri dönüp harita istedik ama gezilecek yerler haritası almayı unutmuşuz. Siz ikisini de isteyin mutlaka, çok işinize yarayacak.



Havaalanından çıkmak için pembe hatlı metroya binip son durak olan Nuevo Ministerios durağında indik. Oradan da yine metroya bindik. Daha önce otellere mail gönderip havaalanından ya da otogardan nasıl ulaşacağımızı sormuştum. Bu doğrultuda Sol istasyonunda indik. Elimizde harita nereden gideceğiz diye öylece düşünürken arkadaşım hemen birilerine sordu, biraz dolana dolana oteli bulduk sonunda. Otelimiz burasıydı. Fotoğraflarda daha iyi gözüküyor tabi ki ama kötü değildi, sadece asansörü yoktu. Biz 2.katta kaldığımız için çok zorlanmadık ama üst katlar için bavul taşımak zor olabilir. Girişimizi yaptırıp, internet şifremizi alıp odamıza attık kendimizi. Otel genelde gezilecek yerlere yakındı, çok az metro kullandık. İlk hedefimiz sol meydanı (Puerta Del Sol) oldu. Hani şu ayılı meydan.

Sol'un sağında alışveriş caddeleri var, sağa girmeyip düz devam edip karşıya geçip, sokaklardan birine girdiğinizde ise Plaza Mayor'a çıkıyor. Plaza Mayor kare ve oldukça geniş bir meydan. Perşembe akşamı olduğundan dolayı sanırım meydan biraz boştu. Cuma akşamı uğradığımızda ise oldukça kalabalıktı. Buranın tadını çıkaralım bir yemek yiyelim dediğimizde ise fiyatlar korkutucu geldi, vazgeçtik. Yine Plaza Mayor yakınlarında Mercat de Sant Antoni'ye gitmeye karar verdik. Burasıda yine perşembe akşamı kapalıydı, Cuma ise açıktı. Tahminimden daha küçük bir yer, birer sangria ve birkaç zeytin alarak biraz vakit geçirdik burada. Baya geç kalmışız sanırım bazı dükkanlar kapatıyordu. Bizde otele doğru yol aldık.

Mercat de Sant Antoni daha fazla bilgi için

İkinci gün iki müze gezdik, Reina Sofia ve Prado müzesi. Bedava saatlerini öğrenip ona göre program yaptık.  Reina Sofia  Salı-Pazar hariç akşam 7-9 arası  / pazar ise 1,30- 7 arası ücretsiz
Prado müzesi  pazartesiden cumartesiye akşam 6-8 arası / pazar ise 5-7 arası ücretsiz gezilebiliyor.

Tahmin edebileceğiniz üzere müzeler birkaç günde zor bitirilecek müzeler ve ücretsiz saatlerinde epey kalabalık oluyor. Bu nedenle anca birkaç eser görülebiliyor. Prado müzesinde ana parçaların olduğu broşürü alıp bunları görebilirsiniz, Reina Sofia'da böyle bir katalog göremedim. Gitmişken görmemek olmaz deyip bence birkaç saat harcanmalı müzelerde. Bu arada Reina Sofia asansörü camdan ve ilk başta korkutucu biraz. Reina Sofia'da soluklanırken dilenci bir kadın yanımıza yaklaştı. Tam da İstanbul'dan pek farkı yok buraların diye konuşuyorduk, paramız yok turistiz dedik ve kadın bize Allah rızası için deyince şaştık kaldık ve Türk her yerde dedik.

Prado müzesinin merdivenlerinden çıkıp sola döndüğünüzde Bueno Retiro Park'a gidebilirsiniz.

Park güzel, büyük. Biraz ilerlediğinizde yapay bir göl göreceksiniz. Kayıklar var ve bizde bindik. Kişi başı değil kayık başına para alıyorlar. 45 dakikası 3 € civarıydı. Bindik ama ne yapacağımızı, kürekleri nasıl kullanacağımızı bilmiyorduk. Tarif etmeye çalıştılar ama başlarda beceremedik. Ben hemen panik oldum, inelim dedim ama Allah'tan arkadaşlar beni dinlemediler ve 45 dk. boyunca güzel bir tur attık. Ve baya baya güneşin altında kavrulduk.





Sırada Atocha tren istasyonu var, buraya metroyla gittik. Nedense çok etkilenmedim. İçinde botanik park olan bir tren istasyonu. En çok ilgimi kaplumbağalar çekti, e birazda pis kokuyorlardı tabii.



Debod tapınağı (Temple of Debod)'a gitmek içinde metroya bindik ve baya bir yol yürüdük. Ama maalesef bu çabamıza değmedi, arkadaşlarımdan baya eleştiri aldım. Gün batımında gidilmeyecekse bence çok vaktiniz yoksa zaman kaybı. Zaten fotoğraf çekerken tam karşınızda bekçi duruyor ve bütün fotoğraflarınızda çıkıyor.


Akşam yemeğimizi Cerveceria 100 Montaditos'ta yedik. Sanırım birçok yerde şubesi var. Arkadaşlarım İSpanya'da en güzel kalamarı burda yediklerini söylediler. Cheddar peynirli patates kızartmasıda benim favorim oldu. Patatesin üstüne domuz eti koyuyorlar, yemiyorsanız no serdo demeniz yeterli olur.







Ve çok önerilen tatlısı churros yedik San Gines'te. açıkcası bu da hayal kırıklığı oldu. 3 kişilik kocaman tatlıdan anca 1-2 tane yiyebildik. Size tavsiyem önce küçük alın, beğenirseniz yine alırsınız.


Yorgun argın otele dönüp, bavulu hazırlayıp hemen uyuduk. Yarın Endülüs'e ilk adım Granada seyahati var.

20 Mayıs 2014 Salı

İspanya


10 günlük yoğun, koşturmacalı, bazen iyi ki görmüşüm dedirten bazen aman boşa para verdim dedirten ama yine de keyfili bir geziydi. Detayları zaman içerisinde aktaracağım ama genel olarak bir şeyler demek istedim önceden.

Bence İspanya'nın en keyif verici, en gidilesi bölgesi Endülüs. Madrid şehir olarak Barselona'dan daha güzeldi, Barselona göçmen dolu ve çok kalabalık. Her taraf ot kokan göçmen dolu, İstanbul'u aratmayacak derecede yapışkan satıcılar mevcut. Ben Barselona'lı olsam bütün göçmenleri ülkelerine gönderir, şehrin kalitesini geri kazanırdım. Gitmeden birçok araştırma yaptım, Dali müzesi, Elhamra Sarayı ve Sagrada Familia Kilisesi için çok kuyruk olur mutlaka önceden internetten bilet alın yazıyordu. Zamanını geçirdiğim için kilise hariç diğerleri için bilet alamamıştım ama hiç sıra yoktu gittiğimizde. Biz girdikten sonra küçük bir kuyruk oluştu ama bence önceden almaya pek gerek yok.

En çok etkilendiğim yerler Elhamra Sarayı, Cordoba Cami, Barselona'daki ışıklı su gösterisi, Madrid Retiro parkta kayık keyfi oldu. Ve Dali müzesi tabiki.

Hayal kırıklığım ise churros dedikleri meşhur tatlıları oldu,3 kişilik koca bir tatlı aldık ama bir tane bile zor yedik. Ve Casa Battlo'da 21,5 €'nun karşılığını veremedi, pişman oldum girdiğime. İçerisi çok kalabalıktı belki de detaylıca gezsem daha farklı olurdu.

Şimdilik bu kadar. He bir de Flamenko ve Zambra izledik,müthişti.