23 Aralık 2014 Salı

Zeki Müren

Of yine bir sene daha bitiyor. Artık zaman geçmesin istiyorum çünkü yolun yarısındayım, geri sayım başladı diye düşünüyorum. Hayat biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir, bu cümle o kadar doğru ki. Bakalım bundan sonrası için hayatın başıma getirecekleri neler. Bu sene fazla gezemedim İspanya ve Çeşme o kadar. Eskişehir, Cumalıkızık planlarım seneye kaldı. Son anda işten atılma tehlikesi yaşasam da bu sene hala buradayım anlaşılan. Hep kurtulsam şu işten diyordum ama iş ciddiye binince şimdi değil dedim :)  Bu sene sergi, kitap durumları fena değildi. Şu an Oblomov ve 49 Numaralı Parçanın Nidasını okuyorum. Oblomov çok kalın olmasa çantama atar çoktan bitirirdim yollarda.

En son Zeki Müren sergisini gezdim. Çok beğendim, daha küçük bir şey beklerken iki kattan oluşan bir sergiyle karşılaştım. Kıyafetleri hiç aklıma gelmemişti ama onlarda vardı ve hepsi ışıl ışıl, çok güzeldi. Zeki Müren'in fotoğraflarını, mektuplarını çocukluğundan ölümüne kronolojik olarak sergilemişlerdi. Ve şunu diyebilirim sanat güneşimiz hiçbir şeyi atmamış. Hatta apartmanın kömür faturalarını bile saklamış! Sözleşmeler,şarkı telif hakları vs. önemli gördüğü her şeyi saklamış.































28 Ekim 2014 Salı

Bu aralar


Ülke karışık, ben karışık bu aralar. Servis kaldırıldığı için, halkın arasına karışıp otobüslerde eziyet çekiyorum bu aralar. Yok artık öyle servisin rahat koltuğunda elinde kitap , otobüste yek vücut olanlara bakmak. Artık ben de sizdenim yek vücutlar. Ee bu olay en çok kitap okumamı vurdu, çok nadiren oturabildiğim için bir kitabı bitirmem uzun zaman alıyor. Buna da şükür diyorum. En son Ve Hipopotamlar Tanklarında Haşlandılar isimli Beat kuşağı romanını okudum. Akıcı, ilginç bir roman. Değişiklik isteyenlere tavsiye ederim. Ondan önce de Yaşlılık'ı okumaya çalıştım ama ne mümkün! Ne konusu ne anlatımı ilgimi çekmedi, ancak yarısına kadar gelebildim. Şimdi nasıl bitireceğimi bilemediğim Oblomov var. Kalın kitapları çantada taşımak ayrı bir eziyet.

İşyerinde azaltma var bu aralar, şimdilik bana vurmadı toto ama her an her şey olabilir. Ama dip dibe olup, birbirimizin yüzüne bakmadığımız kişiye vurdu bu toto. Sevinmedim gittiğine ama rahatlamadım desem yalan olur. İnsanın sevmediği biriyle burun buruna olması psikolojik işkence resmen.  Neyse bu aralar böyle işte...  He bir de dikiş kursuna başladım sanki çok becerikliymişim gibi. Ama ne yapalım heveslendim bir kere. Belki bir şeyler çıkarabilirim ortaya.

16 Eylül 2014 Salı

Çok Sesli, İstanbul Modern


Şimdiye kadar gezdiğim en güzel sergilerden biriydi, İstanbul Modern'deki Çok Sesli.

Nedir ne değildir için okuyunuz lütfen.


Türkiye’de Görsel Sanatlar ve Müzik
27 Haziran - 27 Kasım 2014
İstanbul Modern’in kuruluşunun 10. yılı kapsamında hazırlanan ‘‘Çok Sesli’’, Türkiye’de görsel ve işitsel sanatlar arasındaki etkileşimlere işaret etmeyi ve bu alandaki güncel üretimlerden bir seçki sunmayı hedefliyor.
Görsel sanatların ses ve müzik ile geçmişten günümüze kurduğu yakın bağı araştıran  “Çok Sesli”, sanatçıların kişisel ve toplumsal süreçlerde müziğe duydukları özel ilgiyi yansıtıyor. Görsel ve işitsel olanı bir arada düşünen sanatçıların son dönem çalışmalarını sunan sergideki resim, heykel, video ve yerleştirmeler; ses ve müziği bir tema, kavram ya da sorunsal olarak görselleştiriyor veya farklı müzik ve ses biçimlerini bir metafor ya da ifade aracı olarak kullanıyor. Sergi, ses ve müziğin kültürel ve sosyopolitik bir aktarım olarak Türkiye’deki yerini ve çeşitli müzik akımlarının görsel sanat pratiklerindeki etkilerini anlamak için de bir kaynak niteliğinde.
Sergi salonunun girişinde yer alan ‘‘Repertuar’’ ise, Türkiye’de müzik ve görsel sanatların kesişme noktalarına ve geçmiş dönemlerdeki işbirliklerine dair bir araştırma alanı. Aynı zamanda, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden 1980’li yıllara Türkiye’nin sosyokültürel tarihini görsel sanatlar ve müzik alanındaki yansımalarıyla inceleme yolunda bir girişim.
Sergi kataloğunda yapıtlara dair açıklayıcı metin ve fotoğrafların yanı sıra ses, müzik ve imge politikalarını ele alan makaleler ve “Repertuar” araştırmasına ayrılan özel bir bölüm bulunuyor.
Sanatçılar: Nevin Aladağ, Fikret Atay, Semiha Berksoy, Hüseyin Çağlayan, Ergin Çavuşoğlu, Burhan Doğançay, Cevdet Erek, Borga Kantürk, Servet Koçyiğit, Füsun Onur, Ferhat Özgür, Sarkis, Erinç Seymen, Merve Şendil, Hale Tenger, Vahit Tuna, :mentalKLINIK

Atraksiyonlu sergileri seviyorum. Girişte hemen sizi Zeki Müren ve Cahide Sonku karşılıyor. Takalım kulaklığımızı ve o naif, güzel seslere bırakalım kendimizi. Beklenen Şarkı...



Ve yine aynı bölümde Neyzen Tevfik, Semiha Berksoy'dan Nazım Hikmet şiiri ve daha neler neler var.

     mentalKLINIK’in birbirine kenetlenmiş iki Fransız kornosundan yaptığı ve kişiler arası iletişim ve etkileşimin       süreçlerini işaret eden “FrenchKiss” adlı heykel, bu sergiyle ülkemizde ilk kez gösterilecek çalışmalar      arasında.




   Ergin Çavuşoğlu’nun Bulgar film yönetmeni Konstantin Bojanov işbirliğiyle yaptığı ve beş Roman müzisyenin klarnet ustası Selim Sesler yönetiminde icra ettikleri müziklerle kimlik, kültür ve sınırlar gibi kavramları tartışmaya açtığı “Quintet Without Borders” (Sınır Tanımayan Beşli) adlı video yerleştirmesi


       Sarkis, Edvard Munch’un dünya sanat tarihinin en ikonik imgelerinden “Çığlık” adlı yapıtından esinlenerek          oluşturduğu seriyi; “sessiz seslerin birlikteliğini” bir araya getiriyor.


Hale Tenger’in gerçek ile yanılsama arasında sıkışıp kalan bireyin ikilemlerini görüntü ve müzisyen Serdar Ateşer’in bestelediği sesleri kullanarak vurguladığı “Deniz Üzerinde Balonlar”


Hüseyin Çağlayan, Sertab Erener’in klasik Türk müziğinin önemli örneklerinden birini orkestra eşliğinde yorumladığı “Üzgünüm Leyla”ilekültür ve kimlik kavramlarını irdeliyor.

 Borga Kantürk geçmişin izinde bir düzenleme sunuyor. Kantürk’ün çalışması için ayrılan odada yerler kırmızı, yumuşak halıfleksle kaplanmış, duvarlar ise nostaljik kağıtlarla. Görüntüde sadece maddi değil, kültürel bir zenginliğin de hissedildiği bu sade, neredeyse eşyasız odada bir köşeye yerleştirilen pikaptan Türk müziği sanatçısı Müzehher Güyer’in sesi yükseliyor: Unutturamaz Seni Hiçbir Şey. Sonra anlıyoruz ki, bu şarkı 1940’lı yıllarda eşi Ekrem Güyer tarafından Müzehher Hanım’a ithafen yazılmış.


Kısacası çok güzel bir sergi, bir defa daha gideceğim mutlaka.

14 Eylül 2014 Pazar

Birkaç sabahtır servis beklerken güneşin doğuşuna denk geliyorum, aslında o kadar erken çıkmıyorum evden ama güneşin tam kırmızı olduğu o muhteşem ana denk geliyorum. Allah'ım nasıl güzel bir manzara, dikilip kalıyorum öylece. Fotoğraf çektim ama maalesef güzel çıkmıyor.

Bir de akşamları yine o kızıllığa denk gelirsem değmeyin keyfime. Ve dolunay o muhteşem kocaman ay. Aşık olduğum asıl manzara kocaman dolunay aslında. Geçen gün evde yürürken birden onu fark ettim ve donup kaldım. Hemen baba baba şuna bak dedim nedense anne anne demedim :) Ve öylece onu izledim.

Ve düşündüm de binalar yükseldikçe göremez olacağız bu güzellikleri. Peki artık nasıl yazılacak şiirler, romanlar. Güneşin kızıllığını, dolunayı görenle görmeyen bir olur mu hiç?




25 Ağustos 2014 Pazartesi

Dali müzesi, İspanya

Evet yeni bir tatil kapıdayken eskilerle olan bağlantıyı kesmek lazım deyip son İspanya yazımı yazıyorum. Salvador Dali deli dolu dahi bir ressam bunu herkes biliyor sanırım. Barselona'ya kadar gitmişken Figueres'te ki Dali Müzesi'ni de gezmek istedik. Hızlı tren (Renfe) ile 2-2,30 saat uzaklığında Dali'nin köyü. Genelde turlar Girona ve Figueres olarak düzeneniyor ama biz tasarruf amacıyla sadece Figueres'e gittik. Ama trenle geçerken Girona'yı da gördük, keşke buraya da gitseydik dedim.

Figueres'e gitmek için önce Renfe istasyonunu bulmak lazım. Biz biraz zor bulduk açıkcası. Ama burada gayet güzel anlatılmış. İlk gün istasyon ararken treni kaçırdığımız için 2. güne bıraktık müzeyi. 2.gün tam vaktinde oradaydık. Portbou yönüne giden trenden gidiş-dönüş (böylesi daha ucuz) bileti aldık. Ama yanlış hatırlamıyorsam bileti tek yön verdiler, dönüşte gidiş biletini gösterince dönüş için indirim yaptılar. gidiş 16 €, dönüş 12 €. Tren oldukça kalabalık, son durağa gidip binebilirseniz daha iyi olur. Dönüşte bilet alınmasa da olur gibi geldi bize, aldığımız bileti önce bir yere okutmadık, sonra baktık birisi görevliye sordu o da bir yeri işaret etti. Bunun üzerine bizde okuttuk. ama zaten okutmasanız da trene binebiliyorsunuz. Bence biletsiz gitmeyi denemek lazım :) Barselona'ya dönüşte kontrol ederler diye düşündüm ama etmediler. Bir de dönüşte farklı bir yolan geliyor, endişeye mahal yok ;)

Evet nihayet Figueres'teyiz. Küçük bir kasaba Figueres, Dali olmasa kimsenin uğrayacağını pek sanmam. Biraz dolandıktan sonra hemen müzeyi sorduk, biraz yürümek gerekiyor.
Ve müzedeyiz. İlginçlikle karşılaşacağımız daha kapıdan belli oluyordu. Dali yumurtayı çok sever, günde 3-4 yumurta yermiş. Kapıdan da sevgisi belli oluyor. Müzenin yan tarafında mücevher müzesi de var, aynı biletle burası da geziliyor. Biz bileti önceden internetten aldık, belli sayıda ziyaretçi aldıkları için biletleri baya önceden almak en iyisi. Ben biraz sona bıraktığım için istediğimiz güne alamadık.


İçeri girince ilk karşılayan sürrealist yorumuyla Artemis heykeli oluyor. Hem de Dali'nin arabasının üzerinde. Heyt be endama bak diyesi geliyor insanın. Arabanın hikayesi ilginç, Dali bir gün yağmurda dışarda kalmış vs.... Biz atmayı unuttuk ama para atınca arabanın içinde o günün anısına yağmur yağıyormuş.



Bu kayık büyük aşkı Gala'ya aitmiş. Sarkan şeylerde prezervatifmiş.

Bunlarda Oskar heykelini sembolize ediyormuş. Walt Disney'le beraber çektiği çizgi filmle oskara aday olmuş ama alamamış. Ve o da kendi heykelini kendi yapmış.



            Abraham Lincoln ve Gala iç içe. Neden Lincoln bilemiyorum. İlla ki bir sebebi vardır. Bu resmi Dali               ayağıyla yapmış. Boya içinde yere vura vura mürekkebini çıkardığı mürekkep balığını kullanmış.



Ve yine ilginç bir çalışma. Platforma çıkıp bakıldığında Amerikalı aktrist Mae West çıkıyor karşımıza.



                         Bu ise bir odanın tavanı. Tavanda mı çalıştı acaba ? Muazzam bir çalışma !


Bunlarda eşyaları. Bir genelevde gördüğü ve aldığı yatağı.



                                               Ve İstanbul'da görüp aldığı boyacı sandığı.

 
                                                     Ve Gala. Büyük aşkı Gala.





Dali’nin eserlerinde en büyük ilham kaynağı sevgilisi Gala. Bütün resimlerde ondan izler var. Kimi zaman model olmuş kimi zaman ilham vermiş Dali’ye. Odalar, salonlar her yer sevgilisi Gala ile dolup taşıyor…
Aralarındaki ask biraz uçuk, biraz gerçeküstü biraz da olağanüstü… Aşkın başlangıcı 1927 yazı. Yer, İber Yarımadası, İspanya-Fransa sınırına birkaç kilometre uzaklıkta Pireneler’in eteğindeki Cadaquès sahil kenti. Şirin mi şirin bir Akdeniz kasabası. Dali’nin doğup büyüdüğü, 21 yaşına kadar oturduğu baba evi. O yıllarda, Dali, Bunuel’den Garcia Lorca’ya, Aragon’dan Picasso’ya kadar arkadaşlarını bu küçük sahil kasabasına davet ediyor. 1927 yazında Dali’nin yakın arkadaşı Fransız ozan Paul Eluard, Gala adını verdiği Rus karısı Helena ve kızı Cecile (Sesil) de yazı dostları Dali ile geçirmek üzere Cadaquès’e gelip bir otele yerleşiyorlar.
Dali, Gala’ya aşık oluyor. Yaz sonunda Eluard ve kızı Paris’e dönüyor, Gala kalıyor. Gala, Dali’den 10 yaş büyük üstelik. Dali ailesi oğullarıyla ilişkiyi kesiyor. Eluard 1934 yılında tekrar evleniyor ama Gala o ölmeden Dali’yle evlenmiyor. Dali ve Gala nihayet 1958’de, Figueres tepelerindeki bir kilisede gözlerden uzak, sessiz sakin evleniyorlar.
Kocası onu sürekli mutlu görmek arzusunda ve ona yakınlarda, Pubol’da 14. yüzyıldan bir şato hediye etmek istiyor. Ama Gala’nın bu hediyeyi kabul etmek için bir ön koşulu var. Salvador Dali buraya randevu almadan adımını atmayacak. Dali bunu hemen kabul ediyor, çünkü karısının özgürlüğünü yaşamasını istiyor.
Kaynak

Dali'nin Elhamra yorumu



                                                                 Mona Lisa yorumu



                                      Picasso yorumu.. Pek sevmezdi galiba rahmetliyi.
      “Dünyada iki büyük ressam vardır, biri Pablo, diğeri de benim, ancak ben daha büyüğüm.”


                   
                                                                  Müzeden kareler


























Ve mücevher müzesi.