17 Aralık 2012 Pazartesi


Hafta sonu, devlet tiyatrolarında oynayan Sezuan'ın iyi insanını izledim. Alman Bertolt Brecth'in yazdığı bir oyun. Yazıldığı gibi okunduğunu düşünüyordum meğerse Sıjuan gibi bir şeydi yanlış hatırlamıyorsam okunuş şekli. OYuna girerken uyarı dikkatimi çekti " bu oyunda tütün ve tütün mamülleri kullanılmaktadır" Niye yazmışlar ki deyip salona girdim. Bazı bölümlerde sigara içiliyordu hatta şarabın bile gerçek olduğunu düşünüyorum. Eeee olabilir, zaten çocuk oyunu değil ki ! Salonda duman içinde kalmadı koku falanda yoktu. Her şey oldukça normal yani. Pazartesi internet haberlerine bakarken gördüm, oyuncular daha önceki tarihteki oyunda kapalı alanda sigara içtikleri için ceza almışlar. Kimlikleri istenmiş ama vermemişler. Ceza kime yazıldı bilmiyorum. Belki de kapıda dikkaitim çeken yazı bu cezadan sonra yazılmıştır. Konuyla ilgili bugün Cengiz Semercioğlu'nun yazısı vardı. Diyor ki ; "tecavüz sahnesinde gerçekten tecavüz mü ediliyor ?  sigarayı yakmasaydınız veya elektronik sigaralar kullansaydınız." Bunlarda olabilirdi tabii ama içilen bir iki sigaranın izleyicleri rahatsız etmediğini düşünüyorum. Kimseden konuyla ilgili şikayet duymadım.

Oyuna gelince gayet güzeldi, sağlam bir din eleştirisi yapıldığını düşünüyorum. İlk başta tanrıların sakat olarak sahneye çıkmasından sinyallerini açıkca veriyor zaten. Hareketli ve anlamlı bir oyun. Diğer tüm oyuncular ve başroldeki Zeynep Ekin Öner çok iyi performans sergiledi, sadece biraz fazla bağırıyor :)
Devlet tiyatrolarında iyi oyun izlemek pek zor. Bazılarında uyuklamışlığım bile var. İzlenebilecek güzel bir oyun kaçırmayın derim.

Sezuan'ın İyi İnsanı

Cengiz Semercioğlu yazısı



27 Kasım 2012 Salı

İstanbul Etkinlikleri

İstanbul, kızasakta sövsekte bambaşka bir yer. Özellikle kültür sanat açısından yoğun bir il, her türlü etkinlik düzenleniyor, keyfinize göre gidebilirsiniz. İlla çok paramız olması da gerekmiyor. Mesela Beyoğlu'ndaki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde sezonu geçmiş ama çok esi filmler değil, yinede güncel sayılan filmler daha uygun fiyata izlenebiliyor. Çarşambaları çoğu müzede halk günü var, ücretsiz gezilebilir. Belediyelerin ücretsiz etkinlikleri oluyor ,mesela geçenlerde Cahit Berkay konseri vardı. Buna benzer birçok etkinlik var. Bugün gazetede okudum Pera Müzesi'nde cuma akşamları ücretsiz olmuş. Uzun Cuma adıyla 6 Ocak 2013'e kadar cuma akşamları 18-22 saatleri arasında ücretsiz gezilebiliyor. Altın çocuklar sergisini gezmek için sabırsızlanıyorum. Sabancı Müzesi'nden de böyle bir haber bekliyorum Monet'i gezebilmek için :) Bir ümitte fırsat sitelerine düşmesini bekliyorum, olmadı neyse parası veririz deyip gideceğim artık.

Büyükşehir etkinlikleri için

25 Kasım 2012 Pazar

Sabah sabah hele Pazartesi sabahı pür neşe içerisinde bülbül gibi şakıyan insanlar ! bana bakın o dilinizi zımbalarım dudağınıza,kapatın çenenizi, etrafınızda afyonu patlamamış yine mi sabah yine mi kargalardan önce uyandım yine mi iş yine mi yine mi diyen birileri biri var. Kapatın o koca ağzınızı, kapatın o koca gülümsemenizi. Banane sizin aile hayatınızdan haftasonu neler yaptığınızdan banane kardeşini kiminle evlendireceğinden ba na ne. sussssss sessizlik iyidir!!!!


22 Ekim 2012 Pazartesi

Hürrem Sultan


  Muhteşem yüzyıl dalgası sanata da yansımış ve İstanbul Devlet Opera Balesi, Hürrem Sultan'ı baleye uyarlamış. Pek de güzel olmuş. Bale izlemeye çok geç kalmışım onu anladım. Bale,opera gibi sanatlar nedense zengin sanatı gibi düşünülür.

Hürrem Sultan, Akm kapatıldığından dolayı Kadıköy Süreyya Operası'nda gösteriliyor. Biraz küçük olsada dekorasyonu oldukça güzel, yüksek tavandan gözlerinizi alamıyorsunuz. 3 katlı olan salonda loca sistemi de var. Bizim loca biraz kenardaydı ama yinede sahneyi görmede sıkıntı yaşamadık. Oyun toplam 2 saat sürüyor. 1.perde bitmeden bale olarak halk oyunu gösterisi yapıldı. Oyunla hiç bağlantısı olmadığı için ayrı bir şey olarak düşündük. Oldukça güzeldi.

Gösteri ilk başladığında bir konuşma duymağı isteği belirdi içimde ilk defa gitmenin getirdiği bir yanılgı olmalı. Kısa süre sonra geçiyor :) Bale yapmak oldukça disiplin gerektiren zor bir sanat ve oldukça da yorucu. Balet ve balerinler nefes nefese kaldılar.

Müzik ve zarafetin birleştiği görsel bir şölen. Bilet bulmak zor olsada şansınızı deneyin derim.

bilgi

27 Eylül 2012 Perşembe

Sabah yıldızı, Sabahattin Ali

Sabahattin Ali'yi çok geç farkettim. Kürk Mantolu Madonna bir çok kişi gibi ilk okuduğum kitabıydı. Sonrasında İçimizdeki Şeytanı okudum. Hakkında bir çok şey okudum. Ve belgeselinin yapıldığını duyunca üstelik sadece bir salonda gösterildiğini öğrenince gitmem farz oldu. Koskoca İstanbul'da sadece bir sinemanın bir salonunda kısa bir süre gösteriliyor. Bildiğim kadarıyla da bugün vizyondan kalkıyor. Sırf bunun için bile gidip izlenmeli diyorum. Böyle yapımlara destek olmak boynumuzun borcudur.

Belgesele gelirsek; daha iyi olabilirmiş.Madem sinema salonunda gösteriliyor biraz daha sinematografik olabilirdi. Sadece bu belgeselden Sabahattin Ali'yi tanıyacak olanlar için yazar, içindeki çocuğu muhafaza etmiş, zııpır, hayatın dramına gülerek bakan bir profil çiziyor. Zira bendede bu duyguları uyandırdı ve bu adam içimizdeki şeytan gibi bir romanı nasıl yazabilmiş dedim. Belkide demagoji yapmaktan çekinmiştir yönetmen ama böyle olunca da eksik kalmış bence Sabahattin Ali'yi tanıtma konusunda. Çektiği acılar daha vurucu bir şekilde anlatılabilirdi zira bunlar gerçek acılardır abartmaya bile gerek yoktur. En dramatik bölüm yazarın ölümünün, öldürülüşünün anlatıldığı yerdir. Mezarının ordan oraya taşınması ve tıpkı gerçek katilleri gibi mezarının da halen bilinememesi. Bu ülkede diye sonlandırmak istemiyorum çünkü her ülkede var böyle şeyler, her ülkede vatanını,ülkesini seven bunların çıkarlarını kendi çıkarları üstünde tutan güzel, kıymetli insanlar bir şekilde ortadan kaldırılıyor...

Sabahattin Ali şiirlerinden bestelenen bir kaç şarkı

Sabahattin Ali şarkıları

21 Eylül 2012 Cuma

Kör Baykuş, Sadık Hidayet

 İran edebiyatından okuduğum ilk yazar oldu Sadık Hidayet. Nette biraz araştırdığınızda Kör Baykuş'un ne kadar sevilip, okunduğunu görebilirsiniz. Bu yorumlar beni etkiledi mi ? Elbette etkiledi. Oldukça ince, bir çırpıda biter hissi veren bir novella Kör Baykuş.

İlk sayfalarda anlamakta zorlandım açıkcası, sonrasında biraz araştırma yapıp acaba ne anlatmak istemiş diye baktığımda biraz daha kafama oturdu, anlaşılır oldu. Ama yetmedi diyebilirim. Ve sorgulamaya başladım. Acaba bir kitap araştırma gerektirmeden okuyucu için anlaşılır olsa daha iyi olmaz mı ? Elbette kolayca aksın gitsin, basit konular anlatılsın demiyorum ama bazen öyle öznel ve simgesel yazılıyor ki yazarın hayat hikayesini, ülkesinin durumunu bilmeden yazılanları anlamak mümkün olmuyor. Kör Baykuş'ta  hala anlamadığım simgeler var. Mesela kahpe kadın neyi simgeliyor ? Nereye çeksen oraya gider bir durumu var simgeli anlatımların. Yazarın o anki psikolojik durumunu bilebilsek daha kolay olurdu anlaşılması.

Novella olarak beni en çok etkileyenlerinden birkaçı Satranç ve Yabancı'dır. Onlarda da simgesel bir anlatım var fakat okuyucuyla bağ kurabildiklerini düşünüyorum. Etkileyeci ve oldukça çarpıcılar.

Sonuç olarak Kör baykuş'u da okuyunuz, her kitap bir insanı ve bir ülkeyi tanımaktır çünkü.

12 Eylül 2012 Çarşamba

Kadına bakış

Devletimizin kadına bakışı ortada maalesef, tecavüze uğrayanlar ve tecavüz edenler arasında mantığa akla vicdana tamamen ters olan yaptırımlar uygulanıyor. Kim mağdur vicdanen belli iken verilen kararlar, söylenen sözler iç sızlatıyor. Bugün öğrendim ki devletimizin bakış açısı şirkettede tamamen uygulanmakta. Aklın yolu birdir gibi güzide bir sözümüz varken böylesine akıl dışı hareketler dehşete düşürüyor insanı.

Çalışan bir kadın düşünün, erkek çalışanın sözlü tacizine maruz kalıyor hem de bir kaç defa !!! Etrafındakiler ise hiç müdahele etmiyor ne de olsa kavgaya meraklı bir toplumuz. Bize eğlence çıksın yeter !!! Kadın bu terbiyesizce davranış karşısında kendisine hakim olamayarak elindeki tuttuğu bıçağı adama doğru ayağını denk al minvalinde sallıyor. Ve adam şikayetçi oluyor, tutulan tutanak şu şekilde : Muhabbet ediyorduk birden bıçağı üstüme doğru salladı !!! ve bu tutanak kadına - İmzalamazsan bu yazıyı evine göndeririz diyerek zorla imzalattırılıyor. Kadın imzalamasında ne yapsın, evine giden yazıyı kocası,abisi okur ve varın gerisini siz düşünün.

Düşman içimizde derler ya bu da böyle bir şey işte.

24 Ağustos 2012 Cuma

Kayıp postalar !!!

Nedense gönderdiğim postalar bir türlü sahiplerine ulaşamıyor, kayboluyorlar. Yılbaşı etkinliğinde gönderdiğim kartlar buhar oldular, geç gönderdim arada kaynadı bayram kartlarını biraz daha erken göndereyim dedim yine buhar olmuşlar. Yurtdışına önemli bir posta gönderdim o da buhar ! Bugün postaneye gittim ne oldu benim postaya, kayboldu mu acaba dedim. Görevli biz akşamında teslim ediyoruz, kaybolmaz gider dedi. 10 günde gitmemiş daha ne zaman gidecek yahu ? Bir de demez mi takip kağıdınız varsa !!!!
O ne dedim vermediniz dedim. İstemeniz lazım, istemezseniz vermeyiz dedi. Ah yurdum kurumları birinizde düzgün çalışın be !

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Leylak dalının sayfasında gördüğüm etkinliğe hevesle katılıyorum. Okunmayı bekleyen kitaplarımı gözler önüne seriyorum belki utanırda okurum :)



15 Ağustos 2012 Çarşamba

15 yıl sonrası

kedicik beni mimlemiş, bu vesileyle yazmışda oluyorum. Teşekkürler kedicik...

15 yıl sonra ?  Off off önce bir yutkunayım sonra yazayım o zaman tam 47 yaşında olacağım. Hayatımın ikinci  baharında :) Artık insanlar yaşlanmıyorlar önce bunu diyeyimde rahat edeyim. O yaşta 12-13 yaşında şirin mi şirin akıllı mı akıllı bir çocuğum olsun yanımda isterim. Evet aramızda biraz yaş farkı olacak ama ne yapalım hayat şartları. Yurt dışından dönüp ( yakında gitmeyi düşünüyorum :)Ege'de sakin,güzel bir sahil kasabasında huzurun tadını çıkarıyor olmak isterim minik ailemizle. Her gün gelen misafirler,lezzetli sofralar,arada gidilen gezilen yeni yerler. Bir dolu kitapla koca bir kütüphane. Serin yaz akşamları,keyifli sohbetler. Daha emekli olmamış olacağım demek ki daha yaşlanmama vakit var :)

Bir tatlı huzur, hayat başka nedir ki ?


7 Ağustos 2012 Salı

Sabah Uykusu

" Bir sana bir de sabah uykusuna hastayım " minübüslerde mi yazardı ?

Sabah uykusu sen ne güzel bir şeysin, tadından yenmiyor, her gün yenilse de bıkılmıyorsun. Var mıdır sabah uykusu için yazılmış bir şiir ? Olmalı mutlaka bütün güzel şeyler için yazılıyorsa onun içinde yazılmalı mutlaka. Talibim bu şiire uykumu aldığım bir gün :) yazmaya niyetliyim. Seviyorum seni sabah uykusu tıpkı bol köpüklü orta kahve sevdiğim gibi , doyamıyorum sana sabah uykusu tıpkı buz gibi limonataya doyamadığım gibi.



12 Haziran 2012 Salı

Red Kit (Lucky Luke)

Yapı Kredi Kültür Merkezin'de 17 Haziran'a kadar Red Kit sergisi var. Gittik gördük, fotoğraf çektik. Red Kit hakkında bilgilendik. Bir çırpıda gezilebilen eğlenceli bir sergi. Çocuklara ve içindeki çocuğu özenle muhafaza eden büyüklere tavsiye ediyorum,gidin görün.

Red Kit çizimleri, çizeri Morris ve yazarı Goscinny hakkında bilgiler bulunuyor.Tabii ki Red kit kasabası kurmayı da unutmamışlar. İsterseniz Dalton'lardan biri olup bu anı ölümsüzleştirebilirsiniz zira biz öyle yaptık.


Aslında adı Lucky Luke olan kahramanımızın neden Türkiye'de Red Kit olduğunu da öğrenebilirsiniz. Atı Jolly Joker'de bizim için artık Düldül'dü. Düldül, Hz.Ali'nin Güneydoğu'da aştığı bir dağın adı olmasının yanında at veya eski otomobil anlamlarına da geliyormuş.





11 Haziran 2012 Pazartesi

A dostlar ben üzgünüm bu aralar. Çoktandır aklımda olan ama konduramadığım acı gerçekle dün yüzleştim maalesef. Kitaplarım, canım kıymetlilerim çöpü boylamış.Kocaman bir kitaplık hayaliyle özenle okuyup,koruduğum kitaplarım hain bir tadilat sebebiyle İstanbul'un bilinmeyen bir çöplüğüne gitmiş.Çoktandır çatıdadır bir ara bakarız diye oyalanıp durmuşum meğerse, ta ki dün -Yeter artık, görmek istiyorum kitaplarımı diyene kadar. Gittim ama göremedim.Ben oturur bir güzel ağlardım ama ağlamadım. İçim acıdı, canım sıkıldı. Ne yapalım hepsini yeniden alacağım. Kimse kitaplık hayallerimi bozamaz, hain oyunlar beni yıldıramaz.

Denk olmasa da başka bir kayıp daha yaşadım. Aman da ne güzel yaz geldi deyip kendimi mağazalara attım, bir iki güzel şey alıp, ellerimde poşetler sallana sallana otobüse bindim. Eve gelip yeni cicilerimi gösteriyordum ki o da ne!!! bir poşetim yok evet yok anladım ki otobüste unutmuşum. Hemen aradım,sordum fakat yok. E kim bırakır yeni alınmış giysileri. Onlar içinde bir bardak su içtim tabii.

Can sıkıntımı Marquez'in geçireceğini umut ederek Yüzyıllık Yalnızlı'ğa verdim kendimi. Bakalım neler olacak....

5 Haziran 2012 Salı

Yazma haveslisi, düşüncelerini, duygularını yazıyla anlatma sevdalısı, yaşama uğraşı yazarlık olan birinin duyguları ne kadar ciddiye alınır ?

Yaşamın içinde herkesin farkedemeyeceği anları keskin hisleri ve gözleriyle farkedip bir roman havasında yaşayan, anlatan biri için her kadın, her olay onu zenginleştiren onun edebi yaşantısına renk katan bir ayrıntı değil midir ? Bununla beslenen birinin duygularına güvenilebilinir  mi ? O, herkesin göremediği ayrıntıları görme peşindedir. Sorun bunu herkeste, her şeyde görme hevesidir. Zira onu güvenilmez yapan da bu herkeste görme isteği değil midir ?

18 Mayıs 2012 Cuma

Ruh hali

Açıkça söylenmemiş ama yönü belli cümleler, belki de karşı taraftakinin dengesini görmek için söylenmişler. Zira bir başkası için daha da güzel söylenebilen hatta daha da güzeli; yazılabilen cümleler. Önce uçurtan sonra dibe geçirten cümleler. Birisi için " birbirimize mecbur olacağımız bir felaketin şu an bizi bulmasını isterdim" diye düşünebilmek bile yönü belli cümlelerin yön değiştirdiğini gösterir. Ne denir ki bu güzel temenni karşısında ? 

Vurulan dipten hızla yukarı çıkma isteği var içimde...


14 Mayıs 2012 Pazartesi

Tahammül edemediklerim

Bugünlerde bu reklamdan nefret ediyorum. Duyunca sesi kapatıyorum ama yine de bazen yakalanıveriyorum. Özellikle Gupse Özay'lı olanı ayrı bir iticilik yaptı bende. Bir an önce yayından kaldırılmasını bekliyorum.



Bir de bu şarkı nefretliklerim arasında...




13 Mayıs 2012 Pazar

Van Gogh Alive

Fırsat sitelerine düşmesini ümit edip son günlerine kadar beklediğim sergiye fırsattan istifade edemeyip 15 tl vererek girdim. Bilet fiyatı küçük bir pet şişedeki suyun parasına bakarsak (1,75 tl) oldukça makul bir fiyat oluyor. Arkadaşım şişeyi şimdiye kadar içtiğim en pahalı su diye afişe edip, saklamak istedi ama sergi sonrası gittiğimiz cafedeki görevli onun ehemmmiyetini anlayamayıp, onu sıradan ucuz bir pet şişe sanıp çöpe yolladı maalesef.

Sergiye gelirsek; gerçek sanat severleri mutlu edeceğini pek düşünmüyorum zira ortada rahatça görebileceğiniz tablolar yok. Projektörden yansıtılan tablo parçaları var. Bu parçaları bütün bir halde göremediğimiz için de izlemesi pek zevkli olmuyor. Zaten salonun kolonları da görüş alanımızı bazı yerlerde kapatıyor. En güzeli yere oturup güzel müzikler eşliğinde sohbet etmek :) ve Van Gogh'un güzel cümlelerini okumak. Bazı resimleri hareketlendirmişler, hoş olmuştu. Uçan kuşlar müzikle birleşince gayet güzel olmuş.

Sonuç olarak, daha önce tabloların gerçeğini görüp sonrasında böyle bir sergiye gelmek daha keyifli olur. İlk olarak bu sergiyi görmek ise tabloları tam olarak göremediğimiz için pek tatmin edici olmuyor maalesef.

Sergideki müzikleri beğendik, gidip soralım ne çalmışlar derken sergi tanıtım dergisinde hepsini bulduk :)
İlgilenenler için yazıyorum.Biraz araştırma yaptım da sağolsunlar şarkı listesi oluşturmuşlar.Hazıra konmak bu olsa gerek...






7 Mayıs 2012 Pazartesi

Herkesin Bildiği Sırlar

Bir adam, bir kadın. Ayrı evlerde yaşamaya başlamış bir çift. Kadın eşyalarını almak üzere eve gelir ama neyazık ki ya da iyi ki fırtınalı bir gündür. Bu havada gidemez ve hesaplaşma başlar. Klasik kadın, erkek hikayesi.
İzlerken kendinizden bir şey bulmamanız mümkün değil.

Erkek, entellektüel, sıradan olmayan, sanatçı ruhlu ve muhtemelen koç burcu :) (Nedense bana öyleymiş gibi geldi)

Kadın, erkeğe göre daha mantıklı, plaza insanı, belki daha sıradan biri de diyebiliriz. (Burcu konusunda bir fikrim yok :) Sabit bir burç olma olasılığı yüksek )

Ve nasıl buraya geldik, birbirini çok seven, çok eğlenen, keyifli vakit geçiren iki insan nasıl bu noktaya geliyor, en önemlisi de neden ? Oyun bu sorunun cevabını veremiyor maalesef, herkesin zaman zaman kendine sorduğu, işin içinden çıkamadığı sorunun cevabını.
Keşke cevabı alıp, sırrı öğrenip çıkabilseydik ama varsa bir cevap kendimiz bulmamız gerekiyor galiba.

Detay


4 Mayıs 2012 Cuma

Huzur

Ne kadar mustarip olursanız olun, güneş bu ıstırabın arasından er geç bir çatlak buluyor, oradan altın bir ejder gibi kayıyor. Sizi iç mahzeninizden çıkarıyor, bir yığın imkanı bir masal gibi anlatıyor. Sanki – Bana inan, ben her mucizenin kaynağıyım, herşey elimden gelir; toprağı altın yaparım. Ölüleri saçlarından tutup silker, uykularından uyandırırım. Düşünceleri bal gibi eritir, kendi cevherime benzetirim. Ben hayatın efendisiyim. Bulunduğum yerde yeis ve hüzün olamaz. Ben şarabın neşesi ve balın tadıyım- diyordu. Ve bu nasihatı dinleyen hayat, her üzüntünün üstünde cıvıl cıvıl ötüyordu.

Huzur,Ahmet Hamdi Tanpınar

3 Mayıs 2012 Perşembe

Mana Neyestani

Mana Neyestani, İranlı karikatürist. İnsan hakları, düşünce özgürlüğü, kadın erkek eşitliği üzerine karikatürler çizmektedir. Birçok ödül kazanmıştır.










23 Nisan 2012 Pazartesi

Ada,vapur,salıncak....

Baharın kendini iyiden iyiye hissettirmesiyle kendimizi ada yollarına attık. Birçok kişide bizimle aynı şeyi düşünmüş olmalı ki ada vapuru hınca hınç doluydu.Allah'tan şansımız vardı da en arkadayken birden ek sefer var bekleyin cümlesiyle kapılar kapandı ve en öne geçtik. Bir sonraki vapurda dışarda güzel bir yere konduk. Ayakklarımızı da uzatarak rüzgarın,dalganın,güneşin keyfini çıkarmaya başladık. Ta ki bir takım yüksek sesli turistler yamacımıza gelene kadar. Yanlarındaki Türk arkadaşları belli ki turistleri gezmeye çıkarmış fakat o da onların ritmine kapılıp yüksek harflerle konuşuyordu. Hatta vücudunun bir yarısı görüş alanımı kapatıyordu :) Arkadaşımın nazikçe uyarısıyla biraz hiddetlendi,toplu taşıma aracı burası falan diye garip cümleler etti. Hatta kaptanı çağırıp ona soralım falan dedi. (Kaptanın akrabası olduğundan şüphelendim:)  Toplu taşıma aracının tanımında diğer yolcuların gözünün önünde dikil,nasıl olsa toplu taşıyoruz toparlanın üst üste çıkın mı yazıyor acaba diye meraklandım doğrusu. Neyse ki turist arkadaşlarınıda alıp vapurun diğer taraftaki manzaraya bakmaya gittiler.

Ada turu yapıp,martılarla yemeğimizi paylaştık. Keşke videoya çekmek aklıma gelseydi de paylaşabilseydim iki martı arasındaki,arkalarında kalabalık bir izleyici martı sürüsüyle baya çekişmeli geçen bir ekmek kavgasını. Açlıktan mı inattan mı oldu bu kavga çözemedik. Açlıktan olduğunu düşünerek yemeğimizi martılarla paylaştık,annemin şekerli dediği kekim için martılar kıyasıya bir mücadele verdiler. Teşekkür ederim çocuklar,çok naziksiniz ama kavgaya gerek yok, bir tepsi kek yapacağım söz diyerek sakinleştirmeye,ortayı bulmaya çalıştım. Anneme de paylaşılamayan kek maceramı anlattım tabiki :)

Turumuz esnasında park keşfettik ve hemen kendimi salıncağa atıverdim. Çocukluğumda fazla yükseğe çıkmaktan korkardım ama anlaşılan bu korkumu yenmişim. Daha da daha da uçmalıyım dedim,vurdum kendimi gökyüzüne. Asıl sahibi küçükler gelince de yerimi teslim etmeyide bildim tabii. Ama gözüm hep üstlerinde oldu,inerler de biner miyim diye :)

Velhasıl güneşli,güzel bir Nisan gününde sevdiğim şeyleri yaptım. İyi geliyor insana,yaşam için biraz olsun güçlendiriyor insanı.

  

16 Nisan 2012 Pazartesi

Sidikli Kasabası Müzikali

Mesane baskısına son!!!!


Müzikallerin enerjisi başka oluyor.Kalabalık oyuncular,müzik,neşe,şarkı seyirciye iyi geliyor. Oyunumuz, Sidikli'de geçiyor,su sıkıntısının artmasıyla birlikte evlerdeki tuvaletler kapatılıyor ve umumi tuvaletler açılıyor.İdrar yolları denetim şirketi tarafından işletilen bu tuvaletlere de parası olanlar girebiliyor.Param yok şöyle kuytu bir köşe bulsam falan da diyemiyorsunuz yakalananlar hemen Sidikli kasabasına gönderiliyor.O kasaba bir muamma,bilinmez.Gidenlerin başına tuhaf şeyler geldiği düşünülüyor.Aşkın etkisiyle başlayan isyanla birlikte bu muamma çözülüyor ve yeni düzen geliyor. Bakalım bu yeni düzen kasaba sakinlerini mutlu edecek mi?

Oyun,eğlenceli zaman zaman baya güldürüyor. Genç oyunculardan oluşan kalabalık bir kadrosu var. Dekor,orkestra,müzikler gayet keyifli. Genel olarak su sorununa değinilse de sonunda hayatın gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. Salt iyilikle işler çözülür mü?


Detaylı bilgi

10 Nisan 2012 Salı

Mehmet Erdem, Herkes Aynı Hayatta




Ekşi sözlükte orgazmik ses denmiş kendisi için. Bu kadar iyi tanımlanır diyorum.

İlk olarak sınıf dizisinde duymuştum bu sesi, Herkes Aynı Hayatta diyordu. Kim bu ses derken Mehmet Erdem ismi çıktı karşıma. Uzun bir süre sesini duymadım,sonra Kalbim Seni Seçti dizisinde Haydi Gel Gidelim diyordu. Aynı ses olduğunu unutmuşum bile… Keşke bir albümü olsa diye geçirmiştim içimden. Ve olmuş, pek de güzel olmuş. Meğerse çokta güzel bir şarkısını ıskalamışım şimdiye kadar, Olur ya.. Polis filminin müziğiymiş. Geç olsa da dinledim,müptelası oldum. Ayrıca Leyla ile Mecnun’un da müziklerini yapıyormuş. Bu diziyi ıskalamıştım maalesef. Deli Deli Olma film müziğiyle de ödül almış. Neler kaçırmışım ey okuyucu, ayakta uyuyorum bazen. Kardeş Türküler’de de katılımı varmış Mehmet Erdem’in.

Tok seslere oldum olası sevgim,saygım,baygınlığım vardır zaten. Kendisine Leonard Cohen benzetmesi yapılmış, bana yerinde bir tespit gibi geldi. Doğrusunu müzik otoriteleri bilir efenim, hariçten gazel okumak istemem.

Sezen Aksu’nun yazdığı Zülfü Livaneli’yle tanıyıp bildiğimiz Hakim Bey şarkısıyla çıkış yaptı,iyi güzel olmuş. Diğer şarkıları da pek güzel. Benim favorim Olur ya. Dinleyin,keyiflenin.




Dublörün Dilemması, Murat Menteş







Canımın içi böyle şeyler yalnızca romanlarda olur.”

Laf ebesi,hazır cevap karakterimiz bizi maceradan maceraya sürüklüyor. Dahiyane iş fikirleri olan kahramanımız avcıyken av oluyor ve macerasının içinde sürükleniyor. Böyle yazınca sıkı bir macera kitabı gibi gözükmüş olabilir,hayır hayır daha çok kelime oyunu ve laf ebeliği arasında yaşanan maceramsı var. Akıcı,keyfili bir roman. Kahramanlarımızın ilginç isimleri (Nuh Tufan,İbrahim Kurban, Umur Samaz) ilginç söz öbekleri(astro-moron, asfalt ağlayan adam) ilginç işler kitabı heyecanlı ve akıcı hale getiriyor.

Dilemma; sözlükte ikilem olarak geçiyor. Dublörün yaşayacağı ikilemin yanında Dilemma, kahramanımız için başka bir anlam da taşıyor.Kitabın sonu konusunda kararsızım, sanki biraz yavan kalmış daha ilginç bir şeyler beklerdim. Belki de yazar bu beklentiyi boşa çıkararak asıl ilginçliği böyle yapmıştır kim bilir ?

Kitapta da bahsedilen Afili filintalar, bir şeyler ararken tesadüfen karşıma çıkmıştı.Murat Menteş’in burada yazdığını çok sonra fark ettim. Tol’un yazarı Murat Uyurkulak’ta Afili filintaymış. Uyurkulak küfürlü yazma konusunda ne kadar eli açıksa,Menteş’te bir o kadar kapalı davranmış. İtinayla kelimeleri noktalarla tamamlamış. Aynı potadaymış gibi duran iki yazarın küçük bir farkı olarak ekledim aklıma.

Gayet öznel, subjektif bir bakış açısıyla diyorum ki yeni yazarlarda bir Sabahattin Ali,Yusuf Atılgan,Bilge Karasu yok. Değişen zamanla birlikte değişen edebiyat olsa gerek. Ama seviyorum bu tür edebiyatı da. Hayatımızda farklı renklere her zaman yer olmalı.

Kitaptan;

Dostlarımız; biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşımıza geçip üstümüze işemeye üşünen kimselerdir.

Vahim bir durumla kötü bir espri arasında kaldığında kötü espriyi tercih edenlerdendi. Kahkahayı koyverdi.

Hiçbir aşkta umuda yer, sebebe lüzum yoktur.

Suçumu kopyalayacağına pişmanlığımı paylaş.

Ve yanağımı öpüyor. –Bir gözlük almalısın Geronimo
                              - Neden ?
                             - Her defasında dudaklarımı ıskalıyorsun.

Mark Twain der ki: “Cennet ve cehennem hakkında ileri geri konuşmam, çünkü her ikisinde de dostlarım var.”

9 Nisan 2012 Pazartesi

Şahane Misafir



Sıkıcı,kapalı,yağmurlu hem de Pazartesi olan bir akşamda yapılabilecek en keyifli şeylerden biri de güzel bir arkadaşla güzel bir film izlemektir fikrinden hareketle kendimizi Şahane Misafir'e attık.İyiki de atmışız, film bittiğinde suratımızda güzel bir tebessüm vardı.

 " Elleri soğuk olanın kalbi sıcak olur."

Dört mevsim elleri soğuk olan benim gayet hoşuma giden bir laf oldu. Ve filmi daha çok sevmeme neden oldu.Film İtalyanca'nın coşkusu ve hareketliliğiyle keyifli birkaç saat yaşatıyor izleyiciye.Oyuncular da gayet iyi,özellikle başrol oyuncu Elio Germano... Aman efendim o ne şirin şey diyorum :) Hele ki filmin sonunda o güzel Sezen Aksu şarkısıyla başbaşa kaldığındaki anlar...
Filmde Cem Yılmaz'ın oynaması, filme daha kolay erişebilmemizi (daha çok sinemada oynatılıyor) ve filmin daha fazla gişe yapmasını sağlar sadece. Evet kendinden beklenilen üzere komik laflar etmiş,yüzümüzü zaman zaman güldürmüştür. O kadar... 

İzlediğim ilk Ferzan Özpetek filmi oldu.Aman da ne güzel Sezen Aksu şarkıları kullanmış diye düşünürken arkadaşım diğer filmlerinde de kullandığını söyledi. Diğer filmlerinde de var mı bilmiyorum ama olduğunu düşünüyorum eşcinselliğe bir göndermede vardı. Siz bana ib.e demeden ben diyeyim diye düşünüp oyuncunun ağzından ettirmiş bu lafı. Kendimle barışığım mesajı olsa gerek.


İtalyanca'nın coşkusu,dansları,müzikleri,oyuncularıyla gayet keyifli bir film.Tavsiye edilir efenimmm.

8 Nisan 2012 Pazar

Nouvelle Vague - In a Manner of Speaking

Nouvelle Vague - In a Manner of Speaking
Zamanın bir kısmında sıkı fıkı,can ciğer kuzu sarması olunan biriyle çıkar,fikir ya da buna benzer bir karşıtlık,çatışma sonucu hiç ama hiç konuşulmaması,günaydın, iyi akşamlar gibi tanımadığımız insanlara bile zaman zaman sarf ettiğimiz kelimelerden (insanca kelimeler) özenle kaçınılması...

Ne garip,ne ironik!!!

İnsanla münasebetin ateşle münasebetin gibi olsun. Çok uzaklaşama donarsın, çok yaklaşma yanarsın. (Sadi Şirazi)

27 Mart 2012 Salı

Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk



İlk okuyacağım Orhan Pamuk kitabı dediğimde -aaa çok ayıp dedi arkadaşım.
Elif Şafak gibi Orhan Pamuk'a karşı da ön yargılıydım.Ama şu an bütün Orhan Pamuk kitaplarını okumak istiyorum. Pamuk bana karanlık,sıkıcı,aydın bunalımları yazarmış gibi geliyordu hep.Bir kitabını okuyup genelleme yapmak çok yanlış tabii zira yazar, Benim Adım Kırmızı için en iyimser kitabım demiş. Bir yazarı tanımaya en iyimser kitabından başlamakta diğer kitaplarından birkaçını okumayı garanti ediyor.

Benim Adım Kırmızı,Osmanlı zamanında geçiyor. Nakkaşlığın,nakkaşların ekseninde doğu batı, eski yeni, usta çırak ilişkilerini aşk ve cinayetle iç içe işliyor. Bazıları kitabı yarım bıraktığını söylesede benim için bir çırpıda okunan bir kitap oldu.İçinde küçük,güzel hikayeler barındıran, bir çok şey öğrenilebilecek güzel bir roman.
İşlenen bir cinayetin katili bulma çabası gibi görünse de romanı okurken katilin kim olduğuyla pek ilgilenmiyorsunuz, bu da bence yazarın tam da istediği şey. Cinayetin peşinden giderken polisiye romanı gibi gelse de tarihin içine,nakkaşların dünyasına girince kaybolup gidiyorsunuz. Ama sonunda katilin kim olduğunu da öğreniyorsunuz.

Romanın eleştirdiğim tarafı ise oğlancılığın üstünde fazla durulması. Sanki çok yaygınmış,ustalığın yolu diğer ustanın yatağından geçermiş gibi bir izlenim verilmiş. Bir de erotik,cinsel içerik biraz fazla.Kıvamında kullanılınca romana zenginlik veren cinsellik bu romanda gereksiz fazlalıkla ve açıklıkla verilmiş diye düşünüyorum. Bazı bölümlerde fazlaca uzatılmış,sıkabiliyor.


Sonuç olarak okunması gereken,güzel bir roman.




19 Mart 2012 Pazartesi

Galata Kulesi

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul, baktım da etrafındaki betonlar boynumu büktü,büyüyü bozdu. Seni daha iyi görebilmek için Hezarfen'in kanat takıp uçtuğu, Vedat'ın kanatsız uçmaya çalıştığı Galata Kulesi'nden baktım sana da içim acıdı.

Etrafın taş olmuş,virane olmuş.Ama bir tarafın hala şükürler olsun ki apaydınlık,masmavi,ışıl ışıl. Sende gün batımını izlemeli,uzun güzel düşüncelere dalıp gitmeli,kederlenmeli,hüzünlenmeli ama bir taraftan da heyecanlanmalı,içimi sevinç kaplamalı.

Galata Kulesi'nin tarihi hikayesi bilindik.Bizans imparatoru tarafından fener kulesi olarak yaptırılmış. Cenevizliler onarmış,taşa çevirmişler. Türkler onarmışlar rasathane olarak kullanılmış ve günümüze kadar gelmiş. Hezarfen kanat takıp buradan Üsküdar'a kadar uçmuş.İnsan tepeden süzülen martılara bakınca Hezarfen olmak istiyor ve aklı almıyor nasıl aşıp denizi uçmuş ta Üsküdar'a.Hezarfene bu olaydan sonra saray sahip çıkıp destek olsada bir süre sonra tehlikeli bulunup sürülmüş. Allah bilir kafasında neler vardı daha :)

Bir de Ümit Yaşar Oğuzcan'ın oğlu Vedat'ın hikayesini taşır kule. Vedat deyince aklıma Halit Ziya Uşaklıgil'in oğlu Halil Vedad gelir. İntiharla sonuçlanan acı yaşamı....

Ümit Yaşar,sık sık intihara kalkışırmış. Hatta şair olan babası onun için bu dizeleri yazmış.
"Bak bu dünya ne güzel,bu sitem ne diye
 Ettim ben adımı sana hediye
 Mutluyum ey oğul,babanım diye
 Çarptırma hicvinle cezaya beni"

Ve yıllar sonra Ümit Yaşar intihar eden oğlu için ;

Pırıl pırıl bir yaz günüydü.
Aydınlıktı, güzeldi dünya.
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi'nden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa.
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam düştü Galata Kulesi'nden
Bu adam benim oğlumdu.

Gencecikti Vedat,
Işıl ışıldı gözleri
İçi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu.

" Açarken ufkunda güller alevden "
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesinde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusuydu bu
Bir adam düştü Galata Kulesi'nden
Bu adam benim oğlumdu.

Küçücüktü bir zaman,
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona
Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat
6 Haziran 1973
Galata Kulesi'nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
" Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat "



Rivayete göre öldükten sonra Vedatın elindeki notta "İntihar öyle edilmez,böyle edilir baba" yazar.


Galata kulesi giriş ücreti, T.C. vatarndaşı için 6 tl, turistler için 12 tl.

13 Mart 2012 Salı

Anayurt Oteli, Yusuf Atılgan

    Etkileyici,şaşırtıcı zaman zaman rahatsız edici bir kitap,bir anlatım. Yusuf Atılgan daha çok Aylak Adam kitabıyla tanınıyor. En kısa zamanda onuda okuyacağım. Kitap Meb tavsiyeli kitaplar arasında iken sonradan tavsiyeden vazgeçilmiş. Aslında vazgeçilmesi iyi olmuş zira Zebercet'in cinsel hayatı ergenlerin kitabı farklı algılamasına yol açabilir.

Kahramanımızın adı Zebercet. Ürkütücü,korku filmlerinden fırlamış bir isim gibi dursada anlamı yarı değerli yeşil bir taş demekmiş. Kitabın filmide çekilmiş ama ses kalitesi çok kötü olduğu için net üzerinden izleyemedim, tv'de rastlamak ümidiyle. Yazarın anlatımı ilk başta farklı geliyor,bilinç akışı yöntemi kullanılmış. (Karakterin düşünme eylemini olduğu gibi aktarma) Nerede düşünüyor,nerede konuşuyor ilk sayfalarda pek anlaşılmıyor fakat birkaç sayfa sonra anlatıma ayak uyduruyorsunuz. Yazar,bir gün Manisa'da bir otelde kalırken lobi görevlisi Zebercet ve oğlunu görür. Böyle bir adamın hayatı,dünyası nasıldır diye düşünür ve yazmaya karar verir.

Zebercet,sorunlu, insanlarla ilişki kuramayan veya kurmak istemeyen biridir. Bir gün otele elinde bavuluyla bir kadın gelir ve gider. Sonrasında onu bekler bekler ve çoktandır kendine bir son düşündüğü ama bulamadığı sebebi bulduğu için  belki de o güne kadar ertelediği gün gelir çatar.

Kitap ilk başta sorunlu bir insanın yaşadıkları gibi gelse de hakkındaki yorumları okuyunca aslında hiçbir şey anlamadığımı farkettim. Bu tür kitapları anlamak için sıkı bir edebiyat birikimi gerekiyor anlaşılan. Bir yoruma göre; Otelin giriş katı Zebercet'in egosu, 2.kat süper egosu, 1 nolu oda ego ve süper egonun çatışması,3.kat ve tavan arası id. Kaynak

Alakasız bir tavsiye, ekşisözlükradyo

7 Mart 2012 Çarşamba

Adam olmaya çalışan küçük bir çocuktu. Büyük büyük laflar edip,daha birkaç sene önce bitirdiği okula giden öğrenciler için -Onlar daha genç,hevesliler demişti.
İyi eğitim görmüş,şartları iyi bir ailede büyümüş insanların kibri vardı üzerinde. Tepeden bakan,entellektüel,kültürlü bir bakış açısı... Hayat sana güzel diyesim vardı suratının tam ortasına. Ama diyemedim. Sadece farklı hatlardayız diye düşündüm. Aynı masada ...

29 Şubat 2012 Çarşamba

Beyaz Geceler, Dostoyevski











Kahramanımız düşlerinden bir dünya kurmuştur. Düşlerinde aşık olmuş,sevmiş,sevilmiştir.

Hiç ummadığı bir anda karşısına düşlerinden sıyrılıp o çıkar. Ürkek,çekingen,hüzünlü,sevgiye muhtaçtır. İkisi de birbirlerine hayallerini,hikayelerini anlatırlar...

22 Şubat 2012 Çarşamba

Yaşlanıyorum....

Her şey 30 yaşına girmemle başladı. O zaman hemen fark etmesem de 32'mde daha net görebiliyorum. Yaşlanıyorum.... Önce gözlerimin etrafında kaz ayaklarım oluşmaya başladı, haffiten göz altı torbaları gülünce ortaya çıkan. Saçıma düşen birkaç tel beyaz, en son da dün farkettiğim dudak kenarında çizgiler. Cildin esnekliğini yavaş yavaş kaybetmesi...

Cildimi her gün temizleyip,nenlendirip göz kremi kullandığım halde biraz erken değil mi bunlar :) Yaşlanmamı an be an takip ediyorum,bununla yaşamak kendimi böyle de sevmek zorundayım a dostlar...

18 Şubat 2012 Cumartesi

Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni

1990 yapımı Yavuz Turgul yönetmenliğinde Şener Şen başrolünde güzel bir film. Bir kaybeden hikayesi...

Haşmet,uğruna adını değiştirdiği oyunculukta yeteneksiz çıkınca yola yönetmenlikle devam eder. Şarkıcı filmleri çeken Haşmet, daha ciddi bir film çekmek ister.Kapı kapı dolaştıktan sonra sonunda filmi çekecek birini bulur.Tam da bu noktada talihsizlikler başlar.

İstediği uğrunda bütün engelleri aşmaya çalışan,aştıkça da önüne engeller çıkan bir adamın adeta kaderle mücadelesinin trajikomik bir biçimde anlatımı...



14 Şubat 2012 Salı

Geniş bir genelleme

Her roman aslında bir otobiyografidir. (Malraux)

Selim İleri'nin Bu yaz ayrılığın ilk yazı olacak kitabının başında yazar bu cümle ve sayesinde farkettim ki gerçekten de romanlar,hikayeler yazarından izler taşıyor. Mesela bu kitap Selim İleri'nin melankolik,içe dönük,bunalımlı yaşantısından izler taşıyor. Onun fikirlerini,yaşantısından bölümleri yansıtıyor.

Sonrasında  okuduğum diğer kitaplarda da yazar izlerinin peşine düştüm.Yazarların hayatını okuyunca anlattıklarının aslında kendileri olduğu çıktı ortaya.Hayallerinin dışında gerçekten yaşanmış hikayelerini de yazıyorlar.Bu durumda belki de geniş bir genellemeyle düşündüklerim doğru çıkıyor. Tezim, oyuncularında rollerinde kendilerini yansıttıkları. Mesela rol icabı kızdıklarında gerçekte de böyle kızdıklarını düşünüyorum. Rolünün hakkını vererek ortalığın tozunu attıran bir oyuncunun gerçek hayatında sakin sakin kızabildiğini düşünmüyorum. Henüz sakin sakin sinirleniyorsa bile içinde patlamaya hazır birinin beklemekte olduğunu düşünüyorum. Aşık rolünde gerçekte de aşık olduklarında o şekilde bakıp, roldeki gibi sarıldıklarını,dokunduklarını düşünüyorum. İnsan içinde olmayan bir şeyi rol bile olsa dışa yansıtamaz diye düşünüyorum.

13 Şubat 2012 Pazartesi

12 Eylül ...

Okumakta olduğum Tol'dan yola çıkarak 12 Eylül darbesiyle ilgili nette gezinirken oldukça komik ve bir o kadar acı şeyler okudum. Paylaşmak istedim...


Dağ Türkleri

12 Eylül sonrasında Kürtlerin "Dağ Türkleri" olduğu ilan edilmiştir. Genelkurmay Başkanlığı'nın bastırdığı "Beyaz Kitap"'ta şu açıklama yer almıştır:
"Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabaka ile örtülürdü karın yüzü. Üstü sert altı yumşak olurdu. Bu karın üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker, 'kırt-kürt' diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere, Kürt denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin Kürt dedikleri, yüksek yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan Türklerin karda yürürken ayaklarından çıkardıkları sesin adıydı aslında."

Futbola etkileri

 
Kenan Evren, 1.Lig'de başkentin mutlaka bir takımla temsil edilmesi gerektiğini düşündüğünden o sırada 2.Lig'de mücadele eden Ankaragücü'nün bir üst lige çıkabilmesi için özel kanun çıkartır. Buna göre Türkiye Kupası'nı kazanan bir ekip hangi ligde olduğuna bakılmaksızın 1.Lig'e çıkartılacaktır. 1980-81 sezonunda Türkiye Kupası'nı kazanan Ankaragücü bu şekilde 1.Lig'e çıkmış olur.

Kısalan mesafe

Hayvanlarla yakınlaşmalarım çoğalıyor.İnsan arsızı kedinin ilk gün kuyruğunu, ikinci gün bedenini bacağıma sürtüp geçmesinden sonra bugün de sevimli bir köpekle ansızın karşı karşıya geldim. Evet korktum kaçacak bir yer yoktu. Tırsa tırsa yanından geçtim ve ne kadar sevimli, bir an dokunsam mı diye düşündüm.Sanırım hayvanlarla uzak mesafem kısalmaya başlıyor ve dayanamayıp, korkumu aşarak birine dokucanağım... Artık hayvanları sever misin sorusuna -Evet ama uzaktan yerine evet bazen onlara dokunabiliyorum diyebileceğim....

Değişmeyen tek şey değişimdir... (Toplumsal mesaj)

29 Ocak 2012 Pazar

Hiç ummadığınız bir anda sizi vuran,kalbinizi paramparça eden bir dostun ! "Gerçek dost,hatalardan dolayı dostluğu bitiren değil dostluğun uğruna hataları bitirendir" demesi.  Hayatınızı bir anda alt üst eden,yalandan bir dünya kurduğunuz bir aşığın ! ""Ben gidiyorum dediğinde gitme diyen birini değil,ben de geliyorum yalnız gidemezsin diyen birini istiyorum" demesi.

Olaylar ve farklı bakış açıları... Bir 3.kişi olmalı sanırım kimin doğru neyin yanlış olduğunu söylemeli ve suçunu bilmeli,kabahatiyle oturmalı,affını dilemeli kişi. Oysaki herkes kendince haklı şimdilerde, haklı olduğumdan emin olduğum durumlarda bile bunları duyunca,okuyunca sanki ben yaşamamışım gibi onlara hak vermek,acılarını ! dindirmek istiyorum. Neredeyse onları teselli edeceğim. Belki de kimse suçlu değildir,kendi penceresinden kendi dünyasından bakınca yaptıklarında,söylediklerinde onlarda kendilerince haklıydılar...

23 Ocak 2012 Pazartesi

Kedi sevgisi

Hayvanlardan korkmasam acaba bende bir kedi besler miyim diye düşünüyorum.

Bir dergide Japonya'da yaşayan yalnız kadınların köpek merakını okumuştum.Ama ne merak hayatlarını köpeklerine göre ayarlıyorlardı.Tatile köpeklerini almayan bir yere gitmiyor,evlerini seçerken köpek besleyebilecekleri bir ev seçiyorlardı.Ayda onların bakımı ve lüksü için harcadıkları paralar akıl almazdı.Hatta köpeklerin doğum gününü parti verip kutlayıp,onları evlendirip düğün fotoğrafları bile çektiriyorlarmış. Bu hayvan sevgisini geçen bağımlılığın sebebi ise yalnızlıkmış. Düşünsenize bu kadınlar evli ve çocuklu olsalar köpekleriyle bu kadar uğraşacak vakit ve para bulabilecekler miydi? İnsanlar hayatlarındaki boşlukları özellikle abartılı hayvan sevgisiyle doldurmaya çalışıyorlar artık. Onları çocukları gibi görüp,büyütmeye çalışıyorlar.

Bizdeki kadınlarda köpek sevgisi bu kadar baskın değil sanırım çünkü genelde kedili kadınlar görüyorum ben.
Bir arkadaşım evinde iki kedi bakıyor ve onlar olmadan önce hayat çok farklıydı diyor. Onlarla sevgiyi öğrendim,daha yumuşağım artık diyor.Daha az yalnızım,onlar arkadaşım gibi oldu.Konuşuyorum,derdimi anlatıyorum diyor. Bir diğeri de çalıştığı yer müsait olduğu için 4 kedi bakıyor,akşamları dışarıya bırakıyor (önceden bırakmıyordu ve daha fazla kedi vardı) gündüzleri ise bütün gün onlarla birlikte. Onları en iyi mamalarla besliyor,prensesler gibi bakıyor :) Kediciklerinde keyfi pek yerinde tabi kıvrılıp yatıyorlar bütün gün.

Onunla konuşurken kedilerin insanlardan kaçmayı tetiklediğini düşündüğümü söyledim ve o da onayladı.Bir ara moralinin bozuk olduğunu,insan görmek istemediğini sadece kedileriyle mutlu olduğunu söyledi.Çünkü onlar insan gibi değildi yemeklerini veriyorsun,oynuyorsun ve senin etrafında dolaşıp seni mutlu ediyorlar.Oysa insanlarla iletişim zordu,emek harcamak gerekiyordu ve karşığını da her zaman alamıyorduk.Kediler öyle değildi,her ne kadar nankör olarak bilinseler de insanlar bu ünvanı kedilerden alalı çok uzun zaman olmuştu.


Dikkatimi çeken başka bir nokta da, kedi severlerin kedilerden korkan arkadaşları karşısında kedilerini tercih etmeleri.Başka bir arkadaşım kediden korkan evime gelmesin,kedimi kafese kapatamam demişti.İşyerinde besleyen arkadaşımda kedileri dışarı çıkarmak istemiyor.Diken üstündeki halim bile onu etkilemiyor :) Ne yapalım arkadaşını seven kedisine katlanır :)

                             

17 Ocak 2012 Salı

Sene sonu hesap kitap işleriyle uğraşanların kabusudur. Devir işlemleri,sayımlar,hesaplar.... Neyse ki çoğu gitti azı kaldı. Bunlarla uğraşırken bir de baktım ki  Ocak ayının sonuna gelmişiz neredeyse. Ve acı gerçek, zaman su gibi akıp gidiyor.Ben koştukça o nazlı bir kız gibi saçlarını savura savura umursamazca koşup elimden kaçıp gidiyor.

2012 için çok güzel kartlar aldım. Sanırım 10'a yakın kart geldi.Herkese buradan bir kere daha teşekkür ediyorum.Benim gönderdiklerim galiba geç kaldığım için postada kayboldu.Seneye daha erken davranacağım. İnsanı hayata bağlayan küçük şeyler vardır o an gülümsetir,kalbinize ruhunuza iyi gelir. İşte bu kartlarda benim için öyle oldu.

Uzun zamandır istediğim,aradığım bir etkinliğe katıldım. Kitap kulübü... Her hafta bir kitap okuyup toplanıyoruz ve kitapla ilgili konuşuyoruz.Farklı insanlar tanımak,yeni yazarlar okumak gerçekten heyecan verici. Bu sayede haftada bir kitap bitiriyorum. Bu sayede Rus klasikleriyle aramdaki buzları eritmek istiyorum :)

Şimdilik bu kadar...