28 Ocak 2010 Perşembe

Arada

Onları izlerdim televizyonda o kadar çok bilirlerdi ki,herşey hakkında fikirleri vardı.Çok gezmişler,çok okumuşlar dolayısıyla da çok biliyorlardı.Ben de onlar gibi olmak istiyordum.Ama ben ve benim gibilerin istediği şey sadece başka bir odanın kapısını açmak gibidir.Evet dünyanın senin bulunduğun odadan ibaret olmadığının farkındasındır diğer odaların kapısını açarsın ama sadece bir görünüp çıkarsın.Orada yaşamaya alışkın değilsindir,yapamazsın.Onlar hiç bilmediğin terimlerden,artistlerden,şarkıcılardan bahsederler.Sen ise o isimleri ya biryerlerden duymuş ya da ilk defa duyuyorsundur.Bir süre o odada yaşamaya çalışırsın ama aradaki farklılıklar buna engel olmaya başlar.Tekrar boynun bükük kendi odana dönersin.Ama orada da seni anlamazlar.Yabancı olursun onlara.Peki şimdi yerin neresidir.Başka bir oda arada bir oda bulmak lazım.

26 Ocak 2010 Salı

Vahşet Tanrısı

tiyatroKıgınlıklar,kızgınlıklar,atıp tutmalardan sonra iki kişi fire vererek bütün kızları topladım tiyatroya götürdüm.Oyunumuzun adı Vahşet Tanrısı.Dizilerden tanıdığımız isimler olunca sıkılmayacaklarını düşündüm zira hadi şuraya gidelim şunu yapalım deyip milleti ayaklandırıp üstüne bide ahali aktiviteyi beğenmeyince hem organize eden açısından hem de katılımcılar açısından sıkıcı bir durum oluşuyor.Fikir sahibi kişi kendini ev sahibi hissedip herkesi memnun etmeye çalışıyor.Oyun çıkışı arkadaşlarım teşekkür edince amacıma ulaşmış oldum.Oyunun konusuna gelince iki ailenin çocukları kavga etmişler ve birinin evinde toplanıp bu konuyu konuşuyorlar,konuşmaya çalışıyorlar.Zaman zaman kendi aile sorunlarına değiniyorlar eğlenceli bir şekilde.Kimi zaman küfür kimi zaman argo kelimeler kullanılıyor ve kahkahayı garantilemiş oluyorlar.Kadın oyuncuların mimikleri çok komikti,oyunun en komik taraflarını oluşturmuştu.Özellikle Aşkı Memnu'dan bildiğimiz Zerrin Tekindor'un mimikleri,tavırları çok eğlenceliydi.Hele bir kusma sahnesi var ki Zerrin Tekindor o vücut hareketini nasıl yapıyor diye düşünüyorsunuz,bence öylece kalabilmek zor gibi gözüküyor.Oyun çok anlamlı,iyi bir konusu olan bir oyun değil ama eğlenmek için izlenmeli.Oyuncular çok başarılı.

Vahşet Tanrısı
Yazan: Yasemin Reza
Çeviren: Zeynep Avcı
Yöneten: Celal Kadri Kınoğlu
Dekor Tasarım: Serpil Tezcan
Giysi Tasarım: Serpil Tezcan
Işık Tasarım: Ayhan Güldağları
Asistanlar: Başak Özyönüm, Melissa Toklu
Sahne Amiri: Mehmet Dağlı
Kondüvit: Nil Nuran Tanrıseven
Işık Kumanda: Abdullah Basık

Rol Dağılımı:
Ülkü Duru, Zafer Algöz, Zerrin Tekindor, İşdar Gökseven

Konu:
Çocukları kavga etmiş olan iki aile “medeni bir uzlaşmaya varmak” istemektedir. “Kibarca” konuşmaya başlarlar aralarında. Ama sonunda kıyamet kopar. Çünkü hayatları farklı mutsuzluk biçimlerinden oluşan bu dostlarımız şu gerçeği bilmiyorlardır: İnsan aşkı ve evliliği hayalleriyle –yeteneğiyle- yaratır ve karakteriyle mahveder.

Karakter kaderdir!
Ve çocuklar evden çıkıp “hayata karışırlar”.

25 Ocak 2010 Pazartesi



Kimi insanlar vardır gözünüzün içine bakarak konuşur,kelimelerinizi kaçırmadan dinlerler.
Kimi insanlar vardır siz konuşurken siz hariç heryere bakarlar,karşıdaki adamı süzerler,aynaya bakıp güzeliklerini seyrederler.Cümlenin tam ortasında sussanız bile anlamazlar.Siz sadece dekorsunuzdur,sadece orada varsınızıdır o kadar.
Kimi insanlar vardır özen gösterirler size bir soru sorsanız hemen cevap verirler,ilgilenirler sizinle.
Kimileri vardır yanında ağlarsınız geçer geçer boşver der geçer giderler yanınızdan.

Geçen sene dost bildiklerimi çok sorguladım bu senede bu sorgulama devam ediyor.Ama en çok kendimi sorguluyorum,insanlara özen göstererek değer vererek yanlış mı yapıyorum diyorum.Biryerlerde yanlışlık olmalı ki anlatamıyorum kendimi.Derdimi anlatmak için çabalıyorum,zaman zaman hırçınlaşıyorum ama anlatamıyorum.Bazen hepsini silip hepsinin derdinden kurtulup yalnız kalmak istiyorum ama bu seferde yalnızlıktan korkuyorum.İnsanın doğumgününü kutlayan biri olmalı diyorum,arada buluşup kakara kikiri yapacağı birileri olmalı diyorum.Ama ben, bu dost bu arkadaş diye ayıramam ki.Dostum olmayanla paylaşamam derdimi,dostum olmayandan zevk alamam ki.Bu iki çizgiyi birbirnden ayırdığımda daha mutlu olacağım biliyorum.2010 yılının amacını belirledim.Dostumu arkadaşımı ayıracağım.

23 Ocak 2010 Cumartesi


Karlı bir İstanbul akşamında,kulağımda dünden sonra yarından önce, ışığı söndürmüş otururken aylardır gelmesinden korktuğum oyalanarak boşluğa hiç fırsat vermediğim sızı geldi kalbime çöktü.İnce ince sızlıyor kalbim,gözlerim yazın hafiften rüzgar esince salınan deniz gibi hafiften gözyaşlarıyla çöreklenmiş ama yaşlar yanaklarıma değil kalbime yol alıyor.Aylardır fırsat tanımıyordum bu sızıya hep uğraşlar buldum kendime,kendimle başbaşa kalmaktan kaçtım ama insan yine hep kendine dönüyor.

Dünden sonra yarından önce
Yaşam durur umut bitince

Umut bitince...Bitti mi umudum? Senden yana evet,ama hayat için bitmemeli.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Pazartesi olmasından mı,soğuk bir kış gününden mi yoksa pms sendromundan mı bilmiyorum, belki de yükselen burcumun ikizler olmasındandır kendimi kötü ve dengesiz hissediyorum.Dün güzel bir günken akşama doğru nedensiz keyfim kaçtı, aslında tam olarak nedensiz değil birşey beceremediğimden sıkıldım ve ortamdan kaçtım.Ve bugün de sıkıcı birgün benim için.Yeşim Salkım benim için söylüyor hiççç keyfim yoook uzun zamandır,iyiyim dersen anlaa yalandırrr.

Bazı zamanlar kendimden nefret etme noktasına geliyorum,tüm diğer kendinden nefret edenler gibi başkalarından çıkarıyorum nefretimi.Saldırgan ve kibirli oluyorum,allah etrafımdakilere sabır versin :) Şakır şakır yağmur yapıyor,dışarı çıkmak istemiyorum ama bu dört duvardan ibaret zindan ofiste de olmak istemiyorum.Evime gidip sadece uyumak istiyorum.İnsan huzurlu bir evin kıymetini huzursuz bir ev(lilik)den sonra daha iyi anlıyor,başka türlüsü sadece anlamaya çalışmak oluyor.

15 Ocak 2010 Cuma

Makber

Bu kitabı, takip ettiğim bloglardan birinde görmüştüm.Hemen hevese kapılıp gittim aldım.105 sayfa olan incecik bir kitap,bir çırpıda okunabilir.Kağıt kalitesi oldukça iyi, bir sayfayı çevirirken elinizde iki sayfa gibi duruyor diyeyim daha net anlaşılır.
Daha ilk sayfalarda şaşırrtı beni oysaki şimdilerde nerdeyse haftada bir,iki haberlerde gördüğümüz hikayelerdendi ama yine de şaşırdım burada yazarı kutlamak gerekir.Sonraki sayfalarda da zaman zaman şaşırıp zaman zaman ağzım açık kaldı okuduklarım karşısında.Ama yine de çok havada kaldı,eksik olan birşeyler vardı.Bana göre o eksik gerçeklikti,eğer kitabın türü fantastik olsaydı gerçeklik beklemezdim ama konu bir hayat hikayesi olunca gerçek bekliyorum.Belki de gerçektir yazılanlar ama öylesine hiç inanmak istemiyorum,insan insanlığından bu kadar çıkmış olmamalı.Yazar sıradışı birşeyler yazmaya çalışmış evet bunu başarmış ama gerçek dozu yetersiz kalmış.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Kendine bir şans ver

Biliyorum hayat çok kolay değil,inişli çıkışlı,ağlamaklı,komik.Ama hayat işte,değiştiremeyiz ki.Çok güzel bir söz vardır, "ne hayat karşısında çaresizsin ne de hayatın hakimisin" Tüm olay bu cümle işte.Evet değiştiremeyeceğimiz şeyler var,ama pes edip vazgeçmeli miyiz? Hayır, yeterince savaşmadıktan sonra istediğim hiçbirşeyden vazgeçemem.

Tanıdığım depresyon eğilimli bir kadın var.Hayat ona pek yüz vermemiş,bazen görmemezlikten gelmiş.Ama o da hayatın karşısına çıkıp sen ne yapıyorsun dememiş hiç, demedi hiç.Sadece olmasını istediklerim var diyor,peki diyorum onlar için ne yapıyorsun.Hiçbirşey yapmıyor,yapamıyor.Zorunda olmasa yatağının sıcaklığından hiç ayrılmayacak,gözkapaklarını hiç kaldırmayacak.Güzel rüyalar gördüğünden değil,istediklerini yapmaya değil istemeye eğilimli olduğu için.

"Mutluluk bir varış değil,yolculuktur" mutlu bir yaşam yerine mutlu anları kovalamalıyız.Mutluluk bazen başıboş yürümek,bazen sevdiğin bir şarkıyı dinlemek,bazen bağırmak nedensizce,bazen sadece vitrinlere bakmaktır.Bizi nelerin mutlu edebildiğini farketsek hayat daha çekilir olmaz mı? Hiçbirşey mutlu etmiyor mu? Kendine bir şans ver,mutlaka mutlu olacağın birşeyler vardır,kendin için bunu yap.Mutluluk başkasına endeksli olmamalı,mutluluk içimizdedir.

Hariçten gazel mi okudum,belkide...