24 Ocak 2011 Pazartesi

Yapayalnız hissettiğimde seni çok özlüyorum.Geçmişe bakınca beni çok seven,ne olursa olsun sadece beni seven,beni üzen herkesi düşman gören ama beni çok seven biri olarak geliyorsun aklıma. Belki gerçekten öyleydin belki de başta kendin olmak üzere (yine iyimserliğim üstümde,büyük ihtimal kendini bu kandırmacının dışında tuttun) beni ve herkesi kandırdın. Gerçek miydi değil miydi diye hala zaman zaman aklıma gelir,parçaları birleştirip doğruyu bulmaya çalışırım.

Ben, insanlara güvenerek başlarım ilişkilerime. Güven kazanılan birşeydir demem, ilk görüşte insan için kararımı veririm.Önce güvenirim ama o güven ufacık da olsa sarsılsa bile kuşkucu kişiliğim hemen devreye girer. O insan bende şüphe aralığı açar ve genelde o aralık bir daha kapanmaz. Evet sende de böyle oldu,olmuştu.Bunların artık hiç önemi yok biliyorsun.Bu yüzden de senin beni çok sevdiğine inanmak istiyorum.bu düşünce küçücük hissettiğimde,yapayalnız kaldığımda beni mutlu ediyor. Mutlu ediyor etmesine ama seni düşünmeme de sebep oluyor, işte bunu ne yapacağım bilmiyorum. Ama geçip gidiyor,üstünde fazla düşünmeye gerek yok sanırım.

Senin o boğucu,aşırı sahiplenici sevgini bazen arıyorum,düşün artık bazen ne kadar kötü oluyorum. Ama bugün seçeneğim olsa yine de arkama bile bakmadan senin boğuculuğundan kaçarım. Biliyorum ki bana iyi gelen aşırı sevilmek değil bana saygı duyularak,beni bir insan olarak görüp sevebilmek.

Bir defa daha hoşçakal...

23 Ocak 2011 Pazar

Keyifli Cumartesi

Bol tarih,bol kahkaha,bol fotoğraf,biraz dedikodu :) bolca çayla dolu güzel bir dostla keyifli bir cumartesi geçirdim. Cumartesi müze gezilerimize devam ediyoruz. Bugüne kadar gittiğimiz müzeler bir tanesi hariç hep Sultanahmet civarındaydı. Laleli'den Gülhane'ye uzanan tarih kokan  semtler...

Gidince görüyorsunuz yabancı turistler kadar kendi insanlarımız da müze gezmeyi seviyor.Şimdiye kadar boş olan hiç bir müze görmedim. Bazıları o kadar kalabalıktı ki keyifli bir şekilde gezemedim. Ayasofya'nın önünde sürekli bir kuyruk var.

Türk insanı kitap okumaz derler,sanata ilgi göstermez derler. Oysa ki kitapçıları gezdiğinizde de aynı yoğunluğu görüyorsunuz.Evet mutlaka ilgisi olmayan büyük bir çoğunluk vardır ama sürekli bir şekilde sanata,kültüre ilgi duyan insanlarımız da var. Zaten herkes sanatla,kültürle iç içe olacak diye bir şey de yok bence. Bazıları ilgilenmese de olur,hatta daha iyi olur :)

Bu haftaki müzemiz,Gülhane'de ki Arkeoloji Müzesi'ydi. Gİtmeden önce biraz araştırmıştım,gidenler çok büyük ve etkileyici olduğunu söylemişler. Gerçekten de öyleydi. Arkeoloji müzeleri 3 müzeden oluşuyor.Bu hafta sadece ilkini dolaşabildik. Kocaman bir yer ve her eser büyüleyici. Lahitler,mezar taşları,mumyalanmış iskeletler...Bazı heykeller o kadar iyi görünüyor ki sanki yeni yapılmışlar gibi. Kabartmalar,oymalar usta ellerden çıkmış.Hepsini yüzyıllar önce birileri yapmış ve bizler onların yaptıklarına dokunabiliyoruz. Keşke dokunup gözümüzü kapadığımızda çok kısa bir süre de olsa o zamana gidebilseydik.

Tarih seven herkesin çok etkileneceği bir yer. Mutlaka gidip,görülmeli.

Fotoğraflar için;Arkeoloji Müzesi

Müze çıkışında Gülhane Parkı'na girdik.Parkın sonunda çok güzel bir çay  bahçesi bulduk.Deniz gözlerinize ziyafet çekiyor.Bir demlik çay ve tost eşliğinde bu güzel manzaranın da keyfini çıkardık.









16 Ocak 2011 Pazar

Tatar Çölü,Dino Buzzati

"İnsan hayatta her istediğini elde edemezdi ki ya,evet insan hayatta her istediğini elde edemezdi ki, öyle mi Simeoni?" (syf 231)

"Drogo,insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde,acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu" (syf,193)


Yıllarca içinde bir umutla yaşamak,o umut uğruna yaşamını beklemekle geçirmek.Sonunda tam da yaklamışken bitik düşmek,yitip gitmek.

Bir umut uğruna yaşamını harcamak,tüketmek,boşa geçirmek.

Giovanni Drago,heyecanla görev yeri olan Bastiani Kalesine doğru yola çıkmıştır.Kale ilk başta onda hayal kırıklığı yarattıysa da zamanla kaledeki diğer askerlerin umudunu içinde beslemeye başlamıştır.Zaman zaman içlerindeki umudun gerçekleşeceğini sanıp yanılsamaya düşen,ömürlerini bir umuda adamış askerlerin hikayesi.

Kalenin her gün aynı sırayı takip eden düzenli yaşamının karşısında, acı ve tatlı sürprizleri olan,mücadele ve zaman zaman acı,hüzün getiren gerçek bir yaşam. Ve gerçek hayat mücadelesinden kaçan bir asker.

Tavsiye ederim...

11 Ocak 2011 Salı

Arko nem gliserinli krem

Seviyorum bu kremi.Maalesef her markette bulunmuyor.Geçen gün 2 lisini buldum ve hemen attım çantama. Çok işe yarıyor mu ? Eh biraz yumuşatıyor elleri ama ferah,temiz bir kokusu var. Bu kokuda müptelası olmama yetiyor... Tavsiye ederim.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Ey kader !

Geçmişi tırmalamamın bir anlamı yok çok iyi biliyorum. Hele ki bana getirisi olmayacak,sadece belki bir ihtimal egomu tatmin edecek ama sonrasında belki de kurtulmak için çok uğraştığım aynı sıkıntıları yaşamamı sağlayacak şeyi yapmayacağım. Kaderin bu oyununa gelmeyeceğim :) Evet yapıp edip pası kadere atmak en kolayı :)

Ama söyle sevgili kader,neden yakıp yıkıp giden dört ayak üstüne düşüyor. İlahi adalete güvenim tam ya da zaman zaman tam diyelim. Elbet mutsuz eden mutsuz olur ama belki ömür yetmez görmeye. Ama ben görmeyi şiddetle istiyorum,o pişmanlığı yalvarışı görmek istiyorum.Görmezsem gözüm açık gidecek ey kader !

3 Ocak 2011 Pazartesi

Frida ve Diego

Yılbaşını, kalabalık bir grupla arkadaş evinde geçirdim.Kalabalıktan,gürültüden,her kafadan çıkan bir sesten hazetmeyen ruhum nedense bu sefer pek keyifliydi.Kİmse bana dokunmadı bende kimseye...Güzel bir yılbaşı geçirdik.
Cumartesi bir önceki günün uykusuzluğunu giderdikten sonra Pazar yollara düştüm yine.İstiklal yollarındaydım. Frida ve Diego'nun yollarındaydım. Frida'yı izlemiştim ama her zamanki gibi pek birşey hatırlamıyordum.Ama öncesinde hayat hikayesini okuyup,geçmişteki bilgilerimi tazeledim.
Yola koyulduk,Odakule'den geçip hemen sola döndük ve sanat kuyruğuyla karşılaştık.Meğerse pek bir meraklısı varmış bu serginin.Çok sevindik,kuyruğa girip 10 tl mizi verip sergiye giriş yaptık.Hedefimize doğru yol alıp,başladık tabloları görmeye.Ama dışardaki kuyruk içerde de devam ediyordu.Yine kuyruğa girip yavaş yavaş gezmeye başladık.Baktık böyle olmayacak,kuyruktan ayrılıp zamanı biraz kısalttık sağdan soldan bakarak tabloları görmeyi başardık. Serginin sonunda Frida ve Diego'yu anlatan tanıtım filmi var.Kalabalık olduğu için bunu izleyemedik.Tablo ve fotoğraflardan Frida'nın ne kadar acılı,hüzünlü bir yaşamı olduğu anlaşılıyor.Yüzündeki hüzünle doğmuş gibi.Resmine bakıp o acıyı hissedebiliyorsunuz.

En dikkat çekici,acılı resimleri bana göre bunlar...