Kuyucaklı Yusuf'u okurken karşılaştım bu isimle Amak-ı Hayal,ve ne tesadüf ki tam da romanı bitirdiğim günün ertesinde kitapçıda birden gözüme ilişti bu kitap. Ve hemen aldım.
Kitap hakkında yazılanlara baktığımda çok etkilendim, tekrar
tekrar okudum denilse de nedense beni o kadar etkilemedi. Belki de daha önce bu
tür kitaplar okuduğum için belki de anlamam için daha yüksek seviyelerde olmam
gerektiği içindir.
Beni en çok etkileyen bölüm karıncaların hikâyesinin
anlatıldığı bölüm oldu. Bölüm birkaç sayfadan oluşuyor özet geçersem,
kahramanımız yine rüyaya dalar ve kendini şehzade karınca olarak bulur. Ama
aynı zamanda insani özelliklerde göstermektedir.
Bir gün hocalarından biri ondan yardım ister.
- Ey şehzadem !
Bildiğiniz üzere şehrimizin kuzeyinde bulunan sert ve çorak arazide tuhaf
tabiat olayları oluyor. Bir lise öğrencisine bu sene yaptırdığımız ilmi
gezintiler neticesinde elimize ulaşan raporlardan, alimlerimizin bir türlü
çözemediği hava olayının yeniden başladığını ve her gün düzenli olarak
tekrarlandığını öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu yerde, güneş tüm
şiddetiyle parlarken birdenbire gökyüzünü kalın bulutlar kaplıyor. Bunu duymuş
olmalısınız. Bu bulutlar belli zamanlarda tekrar yok oluyor. Siz de
biliyorsunuz ki bu tür tabiat olayları akıl ve mantıkla çözülemez. Deney ve
gözlem yapılması gerekir. Geçmişte çözülemeyen bir sürü tabiat olayı bugün
çözülmüş durumda. Fakat bu acayip hava olayını bugüne kadar çözen olmadı. Bugün
büyük bir hocamız konferans verecek. Eğer müsaitseniz birlikte gidelim.
Büyük bir
kalabalıkla, bu acayip araziye doğru yola çıktık.
Bu yere karınca gözüyle baktığımda, burasının gerçekten hakkında
konferanslar verilecek kadar acayip bir yapıya sahip olduğunu gördüm. Fakat insan
gözüyle baktığım zaman burasının, iki yanında büyük mağazalar bulunan, Napoli taşlarıyla
döşenmiş geniş bir cadde olduğunu gördüm. Bu iki durum arasındaki korkunç farkı
düşünüyordum ki tabiatçı bir alim bu garip arazi hakkında konferans vermeye
başladı.
-Efendiler ! Burada en çok dikkat çeken şey bu odacıkların
şekli ve aralarındaki kanalların düzenidir. Odacıklar yaklaşık olarak düz,
kanallar ise mümkün denilecek kadar düzgün çizgilerle dolu. Bu düzenliliğin
sebebini alimler bir türlü çözemiyor. Buradakine benzer şeyler tabiatta yoktur
ve olamaz.
Konferansın en tatlı
yerine gelinmişti ki , yüzbinlerce dinleyici arasından birdenbire bir çığlık
koptu. Gökyüzünün açık olmasına rağmen, yağmurla kıyas edilmesi mümkün olmayan
müthiş bir sıcak sel binlerce karıncayı sürüklemeye başladı. Kimileri sele
kapılıp sürükleniyor, kimileri kaçmaya çalışıyordu. Ben bir dakikalık bir
panikten sonra bu garip sel tufanının sebebini anlamak istedim. O sırada
damlalar ara ara düşmeye devam ediyordu. Bu müthiş olaya insan gözüyle bakınca,
gülmekten ve hayret etmekten kendimi alamadım.
Garip arazi denilen
bu caddede, bir kaldırımın kenarında bulunuyorduk. Bulunduğumuz yerde bir at
arabası durmuş; arabacı uyuyor, hayvanlar ise boyunlarına asılı torbadan yem
yiyordu. Hayvanların ikisi de sanki anlaşmışlar gibi birden işmeye
başlamışlardı. Zavallı karıncaları helak eden sel, bu hayvanların sidiğinden
başka bir şey değildi.
Bütün karıncalar
ümitsizlik ve üzüntü içinde benim cesedimle meşgul oluyorlardı. Zira ben de
ölenler arasındaydım. Alimler ise garip arazide meydana gelen sel tufanının
sebeplerini araştırıyorlardı. Sonunda büyük bir tabiat alimi, kütüphanesindeki
bir eserde bunun sebebini buldu. Bu eserde şöyle yazıyordu: “Garip arazide öyle
güçlü bir elektriklenme var ki, bazen birdenbire bu elektriklenme şiddetleniyor
ve havanın yoğunlaşmasına sebep oluyor. Böylece bulutlardan acayip bir sel
boşalıyor.”
Bu açıklamayı
duıyduğum zaman, gözümün önüne yem yiyen yorgun beygilerin işemeleri geldi ve
kahkahalar atmaktan kendimi alamadım. Hemen arkasından da uyandım.
O sırada Aynalı’yı gördüm. Bir yandan gülüyor, bir yandan
garip bir oyun oynuyor. Hem de mırıldanıyordu.
Güneş yanar, âlem
döner
Birgün gelir
hepsi söner
Ey sahib-i ilm-ü
hüner
Bilir misin
sebebi kim?
Ne gelen var, ne
giden var
Ne solan var, ne
biten var
Ne gül var, ne
diken var
Bilir misin, sebebi kim?
Her zerre ferd yoktur eşi
Acep bunlar kimin işi
Ey kendini bilmez kişi
Bilir misin sebebi kim?
Haktır
desen mânâsı ne?
Sebep midir bir kelime
Soruyorum
sana yine
Bilir
misin sebebi kim?