25 Ekim 2010 Pazartesi

Panorama 1453 Müzesi

Keyifsizliği gidermenin en iyi yolu keyifli şeylerle ilgilenmektir demiş bir düşünür.
Hangi düşünür mü tabii ki blog sahibesi olan fazla düşünür arkadaş :)

Hayatımıza renk katmak ve zamanımızı faydalı bir şekilde değerlendirmek için birkaç arkadaş her hafta bir müzeyi gezmeye karar verdik.Bu haftaki durağımız Topkapı'da ki Panorama 1453 Fetih Müzesi oldu.
Müze dediğime bakmayın,sanki bir dünyanın içerisine giriyorsunuz.Müze küçük ve ziyaretçi sayısıda fazla olunca,içerdekiler çıkınca yeni ziyaretçileri alıyorlar.Biz de heyecanla girmeyi bekliyorduk.Merdivenlerin başında beklerken Fatih Sultan Mehmet ve fetihle ilgili yazıları okuyorduk.Merdivenden yukarısı baya karanlık duruyordu..Hani sinema salonuna girerken karanlık bir koridordan geçersiniz ya aynen öyle gözüküyordu.Ama sonradan anladık ki hiçbir şey göründüğü gibi değil.Dışardan bakmak başka,içinde olmak başka şeymiş.(Felsefi sözlere dikkat lütfen :))

Merdivenlerde çıkınca tam ne olduğunu seçemeden,eliniz güneş gözlüğünüzü ararken bir de bakıyorsunuz ki ne güneşi !  kapalı alandasınız.Güneş sandığınız şey ise panoramik bir resim ve sanırım ışıkla aydınlatılmış.
Zaten müzenin tanıtımında ; ziyaretçiler ilk 10 saniye şaşırıp kalıyor diyor ve aynen böyle de oluyor.
Müze çok küçük 15 dakikada gezilmesi gerekiyor.Ve genelde okullar geldiği için fazla kalabalık ve gürültülü.İstanbul'un fethinde bile belki bu kadar ses,kargaşa yoktur :) İnsan hiç çocuk olmamış gibi büyünce hemen de söyleniyor bu çocuklara.Biraz sessiz olun,hişşttt diye.Yaşlandık mı ne :)


Müzenin çok güzel resimlerini çektim,en kısa zamanda paylaşacağım.

Müze kart geçmiyor.Giriş ücreti 5 tl,öğrenci içinde 3 tl.Ayrıca sesli anlatım var o da 5 tl.Biz almadık ama siz alın ve anlatımı da dinleyin.Daha zevkli olur.


Müzenin sitesindeki tanıtım 

Burada İstanbul'un fethine yeniden tanık olacak ve kente giriliş anını neredeyse aynen yaşayacaksınız. Macar topçu ustası Urban'ın döktüğü toplara dokunup Kostantinopolis'in surlarına doğru onların patlamalarına şahit olacaksınız. Sultan II. Mehmed'in binlerce askerinin tekbir seslerini ve Mehter Marşı'nı duyup, belki de eşlik edeceksiniz.


Panorama’nın kalbi olan resim, 38 metre çaplı bir yarım küre üzerine yapılmıştır. Yarım kürenin iç yüzeyini kaplayan resim, 2350 m2 olup, resimle ziyaretçi platformu arasındaki 650 m2'lik 3 boyutlu objeler platformuyla birlikte, toplam 3000 m2'lik dev bir büyüklüğe ulaşmakta ve ziyaretçiyi her yönden kuşatmaktadır.
 
Müzenin, panoramik resim ile ilgili çalışmalarına 2005 yılında başlanmış, 2008 yılında tamamlanmıştır. Bu çalışma 8 sanatçı tarafından yapılmıştır. Resimde 10.000 figür çizimi vardır.
 
Çerçevesi ve sınırı olan bir resim, ne kadar derinlik ve üç boyut duygusu uyandırırsa uyandırsın çerçevesini ya da sınırını görebiliyorsanız, onun sizden ne kadar uzakta asılı olduğunu anlarsınız. “İSTANBUL 1453 Panoramik Müzesi”ndeki çalışmada resmin bittiği yer diye bir şey olmadığı için, resme bakan kişi optik alışkanlıklarıyla eserin gerçek boyutlarını kavrayamayacaktır. İzleyici, platforma çıktığı anda 10 saniye kadar sürecek bir şok yaşamaktadır. Bu durum, resmin gerçekliğini ve boyutlarını kavramayı sağlayacak referanslar, başlangıç ve bitiş gibi dayanak noktaları bulamamanın şaşkınlığıdır. Burası insana, kapalı bir mekâna girildiği halde, bir şekilde tekrar üç boyutlu dış mekâna çıkılmış duygusunu yaşatmaktadır.

http://www.panoramikmuze.com/

Doğumgünümmüş...

Doğumgünüm.

      Mutlu mu olmam gerekiyor?
                             
  Değilim...

Geleceğe iyimser bakacak gücüm de,umudum da yok.

22 Ekim 2010 Cuma

Mantık oyunları

Buldum,buldum canım sıkılınca neyle uğraşacağımı buldum.Mantık oyunları çok severek oynadığım bir oyun.Oyun dediğime bakmayın sudokunun cümleli hali gibi.İpucu olarak verilen bilgilerden yola çıkarak kim kiminle nerede ne zaman gibi sorulara cevap arıyorsunuz.Çok eskiden bulmaca hastalığına tutulduğumda çözmüştüm bu sorulardan.

Kitapçıda gezerken tekrar karşıma çıktı bu küçük kitap ve hemen edindim.İşten eve dönüş yolunda çözmeye çalışsamda servis karanlık olduğu için çözümü işyerinde arıyorum.Hem de işyerindeki boğucu havayı dağıtmış oluyorum.Yaşasın mantık oyunları...

Reçetenize zihin açıcı,sıkıntı giderici,dert tasa unutturucu bir kitap yazıyorum.Edininiz lütfen :)



20 Ekim 2010 Çarşamba

Nazım Hikmet Ve Yahya Kemal Beyatlı

Yahya Kemal Beyatlı,Celile Hanım'a tutkundur,aşıktır ama onların aşkı mutlulukla sonlanmayacak bir aşktır.Yahya Kemal evlenmeye bir türlü yanaşmaz.

Celile Hanım,sevdiği adamdan aldığı son mektuptan sonra ülkesini terkedip Paris'e yerleşir.

Celile Hanım,Nazım Hikmet'in annesi,Yahya Kemal'de hocasıdır.Yahya Kemal'in, bir gün pardesüsünün cebinde eline bir kağıt takılır.Kağıtta,"Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz" yazmaktadır.Celile Hanım'ın bu mektuptan asla haberi olmaz.Ve aldığı son mektupla ülkesini terkeder.

Yahya Kemal'in meşhur şiiri sessiz gemi aslında bu aşk için yazılmış.

Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden


Yahya Kemal hiç evlenmez.Öldüğünde evraklarının içinden iki kurmuş çiçek yaprağı olan bir zarf bulunur.Üzerinde "Bu zarfın içindeki hatıra,19 Ağustos 1930'da Sirkeci garında gece saat 10'da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir.Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim." yazmaktadır.

Kaynak

17 Ekim 2010 Pazar

Pera Lounge ve Topkapı Sarayı

Gezmeye görmeye meraklı biri olarak İstanbul'daki tarihi yerleri gezmediğimi farkettim.Oysaki Dünya'nın bir ucundan insanlar bu güzel şehri görmeye geliyorlar.Bizse elimizin altındakilerin kıymetini bilmiyoruz.Nasıl olsa daha buralardayız deyip hep seçimimizi başka yerlerden kullanıyoruz.Artık buna bir son :) dedim ve tarihi yerleri gezmeye karar verdim.
Kıymetli arkadaşlarımdan biriyle ilk durağımız Topkapı Sarayı oldu.Müze kart edinerek gezmeye başladık.Kart ve bilet kuyruğu baya yoğundu.Ziyaretçilerin çoğunluğunu turistler oluşturuyordu.
Ve sarayı gezmeye başladık.Çok kalabalık olduğu için sıraya girip geziyorsunuz,bunun içinde hızlıca gezmek gerekiyor.Daha sakin bir zamanda tekrar gezmek isterim.Fotoğraf çekmek yasak olduğu için çekemedim maalesef.Gerçekten çok güzel eserler sergileniyor,bunlardan en önemliside kaşıkçı elması.

Efsaneye göre: 1774 yılında Pigot adında bir Fransız subayı, bu elması Hindistan'ın Madaras Mihracesi'nden satın alıp Fransa'ya götürür. Bir zaman sonra tekrar satılığa çıkartılan elması Napolyon'un annesi satın alır ve uzun süre göğsünde taşır. Ne var ki, Napolyon sürgüne gönderildiği zaman, oğlunu kurtarabilmek için, annesi de elması mecburen satılığa çıkartır. İşte o sırada, Fransa'da bulunan Tepedelenli Ali Paşa'nın bir adamı, paşa adına 150 bin altın ödeyerek elması satın alır ve paşaya getirir.
Sultan II. Mahmud zamanında, Tepedelenli Ali Paşa, devlete karşı ayaklandığı gerekçesiyle öldürülür, paşanın varlıklarına el konulur ve nesi var nesi yoksa Osmanlı Hazinesine gönderilir. Böylelikle, Napolyon'un annesinden satın alınan "Kaşıkçı Elması" hazineye girmiş olur.
Bir başka rivayete göre ise:1699 yılında İstanbul'da Eğrikapı çöplüğünde dolaşan baldırı çıplak takımından bir elmasın adı da buradan gelir. Kaşıkçı götürür, bu taşı bir kuyumcuya 10 akçaya satar. Kuyumcu taşı arkadaşlarından birine gösterir; kıymetli bir elmas olduğu anlaşılınca sus payı ister. Aralarında kavga çıkar. Mesele Kuyumcubaşıya akseder. Kuyumcubaşı kavgacıların eline birer kese akçe vererek taşı alır. Fakat bu sefer de olayı sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa duyar, taşı kendisi için satın almaya hazırlanırken, mesele Padişaha akseder. IV. Mehmet(Avcı Mehmet) bir Hattı Hümayun ile elması Sarayı Hümayuna getirtir ve Saray elmastraşına verilir. Eğrikapı çöplüğünde bulunan taş işlenince meydana 86 karatlık nadide bir elmas çıkar. Kuyumcubaşıya Kapıcıbaşılık rütbesiyle bir kese bahşiş ihsan olunur.

Kaşıkçı elması'nın çevresini iki sıra 49 adet pırlanta kuşatmaktadır. Bu haliyle elmas, yıldızların ortasında pırıl pırıl parlayıp gökyüzünü aydınlatan bir dolunayı andırır.

Gelelim yazının diğer konusu olan Pera Lounge kısmına.Topkapı Saray'ındaki mağazayı gezerken kulağımıza çok hoş bir melodi çalındı.Pera Lounge'dan geliyormuş bu güzel melodi.Can Atilla,Yasmin Levy,Ömer Faruk Tekbilek gibi sanatçıların eserlerinden oluşan enstürmantal bir albüm.Merak edenler buradan dinleyebilir.
Pera Lounge

12 Ekim 2010 Salı

Güneydoğu notları

Harran,Şanlıurfa'ya bağlı bir ilçe.Kubbeli evleriyle meşhur.Dünyanın ilk üniversitesi burada kurulmuş.Günümüze birkaç kalıntı kalmış üniversiteden.

Harran'a giderseniz Harran kültür evine mutlaka uğrayıp yöresel kıyafetlerle fotoğraf çekinmeyi ihmal etmeyin.Ve allı pullu şallardan da alın.

Adem'le Havva ve Harran

Söylenceye göre, şeytana uydukları için cennetten kovulan Adem'le Havva, dünyaya ilk kez Harran Ovası'nda ayak basmışlar. Bu, bir anlamda insan varlığının ve ilk uygarlık adımlarının Harran'da atıldığını düşündürüyor.
Havva elinde buğdayla kovulmuş cennetten.Elindeki buğdayla toprağı işleyemeyince Rabbine yalvarmış ve gökten iki hayvan inmiş.Bu hayvanları tarlaya sürerek buğdayı ekmiş ve ilk ekmeği yapmış.Bu nedenle ekmek diğer nimetlerden ayrı olarak daha bir kutsaldır.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Hatay,Harbiye,Defne (Gap turu)

DAPHNE EFSANESİ

Zeus'un oğlu Işık Tanrısı Apollon, ırmak kenarında genç ve güzel bir kız görür. Bu eşsiz güzelin adı Defne'dir. Apollon'un içinde arzular uyandırır. Onunla konuşmak ister. Fakat Defne, Işık Tanrısı'nın içinden geçenleri anlamıştır. Kaçmaya başlar. O kaçar, Apollon kovalar. Çapkın Tanrı bir taraftan kaçma seni seviyorum diye bağırır. Defne ise Tanrılarla sevişen kadınların başlarına neler geldiğini bildiği için korkuya kapılır ve kaçmaya devam eder. Apollon'a gelince, bu güzel periyi mutlaka yakalamak istemektedir. Aralarındaki mesafe gittikçe kısalır ve bir an gelir ki Defne, Apollon'un sıcak nefesini saçlarının arasında duyar. Artık kurtuluş imkanı kalmadığını anlayan Defne, birden durur ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırır:
-"Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru".

Bu içten yalvarış üzerine Defne organlarının ağırlaştığını, odunlaştığını hisseder. Olgun göğsünü gri bir kabuk kaplar, kokulu saçları yapraklara dönüşür, kolları dallar halinde uzar, körpe ayakları kök olup toprağın derinliklerine dalar, bir defne ağacı oluverir.
Bu manzara karşısında şaşıran Apollon, Defne'nin ağaç oluşunu hayret ve üzüntü ile seyreder. Sonra da sarılır ve sert kabukları altında hala çarpmakta olan kalbinin sesini duyar ve şöyle seslenir:
-"Defne, bundan sonra sen, Apollon'un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler. Şarkılarda, şiirlerde adımız yanyana geçecek".
Bu tatlı sözler üzerine Defne, dallarını eğerek Apollon'u saygı ile selamlar.

İşte bu öykünün geçtiği yer bugünkü Harbiye'dir.

Apollon teessür ve heyecan içinde o ağacı amblem olarak aldı ve parlak yapraklarından başına bir taç yaptı. İşte o zamandan beri şiir ve silah zaferi Defne dalı ile ödüllendirilir ve Defne'nin gözyaşları bugün hala Harbiye'de şelaleler meydana getiriyor.


10 Ekim 2010 Pazar

Sabah sabah hem de bir pazartesi sabahı "seni de sohbetini de özledim " yazan bir mail okumaktan daha güzel ne olabilir? Özlenen,sevilen olmak insanın en büyük psikolojik ihtiyaçlarından biridir.İnsanız ve sevmeye,sevilmeye muhtacız.Muhtaçlık acizlik demek değildir,çok güçlü ama bir o kadar da narin ve yalnızız demek oluyor.Çok güçlü,başarılı,zengin olabiliriz ama özleyen,seven,birşeyler anlatırken gözümüzün içine bakan bir arkadaşımız yoksa yalnız ama çok yalnızız demektir.

Zaman zaman aslında bu aralar genellikle arkadaşlarımın davranışlarını sorgular oldum.Gerçek ve sahte duyguları ayırmaya çalışır oldum.Ama çok yorucu bir şey,gücüm yetmiyor buna.Her sıradan insanın yaptığı gibi akışına bırakır oldum.Sorgulamaktan ziyade zaman geçirmeye çalışıyorum onlarla.İki dakika önce tanışılan bir insana bile canım denilen bir sosyal dünyada gerçek samimiyeti ayırmak çok zor olsa gerek.

8 Ekim 2010 Cuma

Kelaynak Sadakati

Kelaynaklar nesli tükenmekte olan kuşlar(mış) Birecik'te ki kelaynak çiftliğinde bu kuşlar koruma altına alınmış ve sayıları çoğaltılmaya çalışılıyor.Yanlış hatırlamıyorsam sayıları 12'den 104'e çıkarılmış.Tel örgülerle kuşlar kafese alınmış.Kafes dediğime bakmayın,kuşların konakladıkları kayaların önüne ve üstüne tel örgü çekilmiş.Aslında zamanında sayıları oldukça fazlaymış,fakat zirai ilaçlar yüzünden nesilleri tükenme noktasına gelmiş.

Gelelim her insan evladında olması gereken,aranılan özlenilen özelliklerine.Sevimli kelaynakların erkek kısmı tek eşli oluyormuş.Her sene çiftleşme döneminde aynı dişiyle çiftleşiyorlarmış.Dişileri öldüğü zaman bazıları yemeden içmeden kesiliyor,bazıları da kayalıklardan kendilerini atarak intihar ediyorlarmış.
İntihar biraz abartı ama sadakat kısmında kelaynakların örnek alınmasını tavsiye ediyorum.Allah herkese kelaynak sadakatinde eşler,sevgililer versin inşallah.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Yorun beni !

Anladım ki fiziksel yorgunluklar zihinsel arınmayı da beraberinde getiriyor.Beden ne kadar yorulursa akla boş düşünceler o kadar az uğruyor.Bedenin ağrılarından zihnin sayıklamalarına fırsat kalmıyor.Oysaki masa başında,bilgisayar el altında çalışılıyor hele ki işlerde çok yoğun değilse vay zihnimin haline.Ona buna,Ayşe'ye Fatma'ya kafayı takmalar,yok gözünün üstünde niye kaşı var demeler,Kah neşe içinde salınmalar,kah gereksiz depresyonun dibine vurmalar.Bunların hepsi bedenimin dinginliğinden oluyor biliyorum.
Beni bir odaya kapatsınlar,bir sürü ama bir sürü klasör yığsınlar önüme,al bu sorunları çöz desinler.Ama o odada tek başına olayım,inan daha mutlu olacağım.

Ets tur ve Gap

Evet girişi yapıyorum.Geriside zamanla gelir.

17 eylül cuma akşamı Ets turla güneydoğu yolculuğumuz başladı.4 heyecanlı arkadaş koltuklarımızda yerimizi aldık.Elimizde tur programı,heyecanlı gözlerle yolculuğumuza başladık.

Bu yazımda genel olarak turdan bahsedeceğim.Şehir şehir detayları notlarıma ulaşınca yazacağım.Detay deyince gözünüz korkmasın, benim detaylarım bilinmedikler üzerine olacak.Rehbermizden bir çok şey öğrendim.Gerçekten donanımlı bir rehberdi.

Anladım ki rehber olmak kolay bir iş değilmiş.Özellikle güneydoğu gibi medeniyetlerin merkezi,tarihin ve mimari dokunun iyi örneklerinden olan bir yeri anlatmak için sadece rehberlik okumak yetmezmiş.Coğrafya,tarih,dinler tarihi,mitoloji,sanat tarihi ve genel kültürden baya nasiplenmiş olmak gerekiyor.Rehberimizde tüm bunların hakkını verecek nitelikteydi.Anlattığı hikayelerle tarih,mitolojiye büründü ruhuma girdi.

Ets turla ilgili fikirlerimi belirtmeden geçmek istemiyorum.Tur şirketi arayışındayken pek fazla deneyim bilgisi edinememiştim.Genelde insanlar gezip gördüğü yerleri anlatmış,tur şirketini es geçmişler.Ben benim gibi arayışı olanlar için yazım kaynak olsun istiyorum.
Ets tur,genel anlamda iyiydi.Programa çoğunlukla sadık kaldı.Antakya konaklamasını Adana olarak değiştirdi.Antakya'da kalmak daha iyi bir seçenekti ama Adana Hilton'a girince tüm fikrim değişti :)
Güneyde deniz,kum,güneş tatili yapmak varken Güneydoğu'yu seçen biri için biraz tuhaf olabilir ama Hilton bir başkaydı.Galiba tiki tarafım devreye girdi :) Ama insan kaç defa Hilton'da kalabilir ki.Dünya gözüyle pufidik yataklarında yattık,havuzundan bile faydalandık :) Antakya'da konaklamama suçunu Hilton'la örtpas ettiler,ses etmedik :)

Kayseri'deki İbis Otel hariç Ets'nin seçtiği tüm oteller gayet güzeldi.Hilton dışında Gaziantep Tuğcan Otel'de son derece güzeldi.Özellikle tatlıları kilomda artışa sebep oldu.

Gelelim turun fiyasko oteline.Kayseri konaklamamız olmamasına rağmen son gün İbis Otel'de konakladık.İki yıldızlı bir oteldi,kaliteside ona göreydi.O kadar ki yemeklerinden midemiz bozuldu.Dönüş yolumuz sayelerinde sancılı geçti.Ve rehberimiz bu hususta sınıfta kaldı.İnsan olarak beklediğim desteği göremedim maalesef.Detay verip konuyu uzatmak istemiyorum.Sonuç olarak Ets Tur; rehber olarak çok iyi,oteller konusunda bir otel hariç gayet iyi,sorunları çözme konusunda ise oldukça duyarsız.

5 Ekim 2010 Salı

Güneydoğu

8 gece 9 gün süren Güneydoğu gezimi ara ara anlatacağım.Güzel yerler gördüm,keyifli hikayeler dinledim,tarihe dokundum..Zaman bulunca yavaş yavaş anlatacağım meraklılarına.