31 Aralık 2009 Perşembe

Yeni bir yıl geliyor
Eteklerinde binbir umutla
Saçlarında kahkahalarla
Geçen yılın hüzünlerini,özlemlerini
Acılarını süpürerek
Yeni bir  geliyor

En büyük acın gülüp geçilecek olsun
Kahkahalarınla çınlasın yeryüzü
Gözlerinden yaşama sevinci
Kalbinden sevgi hiç eksik olmasın

28 Aralık 2009 Pazartesi

Beşir'le Vals


Birkaç defa televizyonda gördüğüm izlemek istediğim halde izlemediğim bir filmdi ve dün izledim.Aslında çizgi film olarak hazırlanan bir belgesel.Bir katliamın çizgi film olarak gösterilmesi ilk başta pek etkileyici gözükmüyor ama izleyince gerçekliğinden birşey kaybetmediğini hatta daha etkileyici olduğunu anlıyorsunuz.
Belgeseli, İsrailli bir asker olan Ari Folman yazıp yönetmiş.Filmin sonunda katliamdan gerçek görüntüler verilerek izleyiciye bunların gerçek olduğu en açık haliyle gösterilmiş.Çocuk cesetlerini görünce tüyleriniz diken diken oluyor.Kadınların feryatları,ağlamalar hepsi gerçek.


1982'de I.Lübnan işgali sırasında İsrail'in desteklediği Hıristiyan "Falanjist" militanları, liderleri Beşir Cemayel'in suikastının intikamı için Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarında, Ariel Şaron’unun sorumlusu olduğu ve “Beyrut Kasabı” olarak adlandırılmasına neden olan ve tarihe kanlı harflerle yazılan bir katliam gerçekleştirirler. Bu katliama 19 yaşındayken tanık olmuş İsrailli ünlü yönetmen Ari Folman, başrole kendisini oturttuğu filmde, katliamın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra Yahudi bir askerin kendi içerisinde yaşadığı suçluluk duygusunu ve psikolojik ayrıştırmasını politik –eleştiri yaparak tarafsız bir şekilde ortaya koymuştur

Yönetmen Ari Folman 1982 de Lübnan’ın işgaline katılmış İsrail’li bir askerdir. Bir gece barda bir arkadaşıyla oturmuş sohbet etmektedir. Arkadaşı, Ari’ye durmadan gördüğü bir kâbustan bahseder. Kâbusunda 26 tane vahşi köpekten kaçıyordur. Bu kâbusun, iki adamın da Lübnan Savaşı’nda yaşadıklarıyla ilgisi olduğu kanısına varırlar. Ari, üzerinden 20 yıl gibi bir süre geçen hayatının o dönemiyle ilgili pek bir şey hatırlamadığını fark edip şaşırır. Bu ilginç durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Ari, psikiyatrist arkadaşının tavsiyesiyle o günlerde tam olarak neler yaşadığını ve kendisinin neler yaptığını hatırlamak için onunla birlikte bu savaşa katılıp askerlik yapan diğer arkadaşlarıyla konuşması gerektiğine karar verir. Dünyanın dört bir yanından dostlarını ve asker arkadaşlarını bulup savaşta yaşananlar hakkında konuşur. O dönemle ve kendisi ile ilgili gerçeği ortaya çıkarması gerektiğine inanan Ari bu gizemi deştikçe, hafızası gerçeküstü resimlerle uyanmaya başlar.

27 Aralık 2009 Pazar

Şans

İnsan şansıyla doğar.Karamsar bir düşünce ama hayatı kötü giden birinin sonradan güzel mucizeler yaşayacağına inanan biri değilim.Başarılı insanlara baktığımızda özellikle fakir bir hayattan zenginliğe geçiş yapmış olanlara diyebiliriz ki şans sonradan değişebilir.Böyle bir durum olduğu halde bile insanın şansıyla doğduğuna inanıyorum,evet farkındayım tutarlı bir düşünce değil benimkisi.

İnsan hayatının tamamı için şanslı yada şansız diyemeyiz.Her daim mutlu olamayacağımız gibi her daim şanslıda olamayız.Şanslı ve şansız olduğumuz zamanlar vardır,bu anların miktarı genel olarak şansımızı belirler.

Kimileri hep dört ayak üstüne düşer kimileri de ne yapsa olmaz.Kimi saman altından su yürütür eline yüzüne bulaştırmaz,kimi kırk yılda birşey yapar cümle aleme rezil olur.Şansıyla doğanlar dört ayak üstüne düşerler,şansıyla doğanlar dokuz canlı olurlar,ilk yağmur damlası şansızların üstüne düşer.Şanslılar ıslanmamız yağmurda,ıslanır tabiiki ama biraz ileride şemsiyeli bir tanıdık görüp ona sığınırlar.

Şanslılarda mutsuz olur,bazen dünyanın en mutsuz insanı hissederler kendilerini ama bir süre sonra yine şansları döner,annem beni kadir gecesi doğurmuş diye düşünürler.

Bu duruma bir örnek Bir Bulut Olsam dizisinden.Narin şansız doğumuştur,çekmediği çile kalmamıştır.Hatta tecavüz(lere) bile uğramıştır.Sonunda sevdiğine kavuşur,mutlu mesut günlerini izleriz.Tüm şansızlar için o an bir umut doğar,tüm mutsuzlar birgün bende mutlu olacağım,geçecek bunların hepsi diye düşünür.Böyle içi kıpır kıpır izler izleyici.Derken Narin'in kavuştuğu ölür.O mayın şansızların kalbinde patlar bir an,bir anda tüm ümitler solar,gelecek yine karanlık olur ve o an akla tek bir cümle gelir.İnsan şansıyla doğar.


23 Aralık 2009 Çarşamba

anlatmak için yaşamak

Başkalarına anlatmak için mi yaşıyorum hayatı.Sadece kendi hayatım değil üstelik başkalarının hayatlarınıda anlatıyorum dur durak bilmeden.Yanlış anlaşılmasın sırları paketinden çıkarmam,o anlatanla anlatılan arasında kalır herzaman.
Galiba herşey sıkıcı biri olduğumu düşünmemle başladı,aslında tam olarak sıkıcı değil de daha az konuşan biriydim evet bu daha iyi bir tanım oldu.Az konuşuyordum çünkü insanlara ne anlatmam gerektiğini bilmiyordum.
Bir ara komik olmaya karar verdim,insanlar gülmeyi seviyordu güldürenleri seviyordu.Bende komikliğin ucundan tuttum,hazırcevaplığımın da yardımıyla bazen kahkalar attrıran biri oldum.Ama yetmedi daha fazlası lazımdı.İyi insan olmaya da çalıştım,dert dinleyen oldum,akıl veren oldum.Kimi dinledi, kimi he deyip geçti.Yaşadıkça anlatılıcak durumlarım olmuştu,anlatmaya başladım dün başıma şu geldi,geçen gün adama öyle bir cevap verdim ki deyip kimi zaman böbürlenerek,kimi zaman kendimle dalga geçerek anlattım.Ama kimisi gibi iyileri anlatıp kötüleri saklamadım,hepsini anlattım.Sonra başkalarının hayatlarınıda anlatmaya başladım,giderek daha çok konuşan biri oluyordum ama geveze değilim,boş muhabetten de fazla haz etmem.
Şimdilerde farkediyorum da başkalarına anlatmak için yaşıyorum hayatımı.Başıma gelen herşeyi anlatıyorum,hem de hemen anlatıveriyorum.Bu sağlıklı birşey değil sanırım.

Şimdi en başa dönme zamanı,giderek daha az konuşmaya başlamalıyım,daha az anlatmalıyım,kimseye anlatmamak için yaşamalıyım hayatımı.

10 Aralık 2009 Perşembe

Nazlı Erkekler

Nazlı erkekler görüyorum etrafımda,mızmızlanan,dikkat çekmek için türlü numaralar yapan erkekler bunlar.Kaprisleride almış başını gidiyor.İlgilensen bir türlü ilgilenmesen bir türlü.O kadar hassas ki bu erkekler bir kelime ederken birkaç süzgeçten geçirmek gerekiyor.İlk başlarda bu süzgeç iyi kötü çalışıyor.Ama bir süre sonra kadın bu oyundan sıkılmaya başlıyor.Çünkü aynı süzgeçten erkekte yoktur.O söyler,konuşur işin içinden ben böyleyim der çekilir.Ve kadın ne yapacağını şaşırır.Oysaki kadın normalde süzgeçle dolaşmıyordur,erkek için ilişkisi için süzgeçli bir yaşama geçmiştir.Fedakarlık yapmıştır kadın,kelimelerini kısmıştır.Ama yetmez yine de.Bir süre sonra kadın bir bakar ki kendi olmaktan çıkmıştır.Aynada gördüğünü tanıyamaz olur.Mutlu olmak için ödün vermekten sakınmamıştır ama mutlu değildir.Etrafında kadınlar fedakarlık yapmalısın der durur,ama aynı fedakarlığı onlar yapar mı acaba? Birçoğu yapmazlar,birçoğu ben böyleyim beni olduğum gibi kabul et deyip işin içinden çıkarlar.Kadın ne yapacağını şaşırır,ne yapsa yetmez adama.Adam dünya etrafında fır dönüyor sandığı için bir de kadına sen değiştin,eskisi gibi değilsin der.Ama hiç sormaz kendine bu kadın neden değişti diye.Değişen bu kadını beğenmez erkek,çünkü kadın eskisi gibi konuşmuyordur,süzgeçten geçecek cümleleri yoktur artık.Cümlelerini,fikirlerini kendine saklıyordur artık.

Erkekler kendinize gelin,sevdiğiniz kadın sizin anneniz değil.Gereksiz kapris,alınganlıklarla boğmayın kadınları.
Eskiden kadınlar kaprisliydi,kadnlar korunmaya muhtaçtı,şimdi tepetaklak oldu herşey,erkekler çekilmiyorsunuz artık.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Kendi olarak, sana gelen
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan

O, işte...

Oruç Aruoba


 
Beni, bensiz yaşayamayacak kadar seviyor musun dedi.Sensiz yaşayamam ben dedi.Sensiz güçsüzüm dedi.
Kadın öylece baktı.Ne demeliydi,nasıl demeliydi.Sensiz de yaşayabilirim,tutunabilirim hayata nasıl diyebilirdi ki bu güçsüz adama.Sevmek onsuz da yaşayabileceğini ama onunla yaşamak istediğini demekti kadın için.Nasıl diyebilirdi? İşte o an ilahi bir güç bu şiiri gönderdi kadına.
Ama adam yine de anlamadı.Bensiz yaşayamamalısın dedi,yaşarsan sevmiyorsundur dedi.

28 Ekim 2009 Çarşamba

30



Birkaç gün önce doğumgünümdü.Artık 3lü rakamlara başladım.100 yıl bir asır demek ise dünya için,insan için her on yıl bir asırdır.Yeni bir çağa başladım.Sanırım olgunluğa yakınlık çağı.35 ten sonrası için olgunluk çağı diyebilirim.
29 yıl birşeyler öğrendim hayattan,tecrübe denilen hayat pratiğiyle kişilik rotamı oluşturdum.Bundan sonraki tavırlarımı,bundan önceki pratiklerim belirleyecek.

İlk 20 yıl su gibi geçti.Ne olduğunu tam anlayamadan,sürekli şunu yapsam bunu da yapayım diyerek geçti.
25 ten sonrası daha yavaş akmaya başladı,acılar daha acıtmaya başladı.Sevinçler ise çok kıymetli olmaya başlamıştı.

İnsan zamanın ne kadar hızlı geçtiğini en iyi kendinden küçüklerin o küçücük çocukların boyunu geçtiğini görünce anlıyor.Ne zaman büyüdüler bu kadar? Herşeyin hormonlusu olduğu gibi çocuklarında mı hormonlusu oluyordu yoksa.Yoksa gerçekten zaman göz açıp kapama hızında mı ilerliyordu?

Zamanla ilgili en güzel sözlerden birini Teoman yazmıştır."Nasıl oluyor vakit bir türlü geçmezken,yıllar hayatlar geçiyor"


Yeni bir çağın ilk günlerini yaşarken,öğrendiklerimle daha temkinli davranıyorum hayata karşı.Peki neymiş bana öğretilenler?

Sadece kendime sakladığım sırlarım olmalıymış mutlaka.Çünkü herkesin varmış,herkes mutlaka kendine birşeyler saklıyormuş.Kimseye bütün sırlarını dökecek kadar güvenmeyecekmişsin,bunu güvensizlikten değil de kendine ait birşeylerin kalsın diye yapmalıymışsın.

Biraz politik olmaktan kime ne zarar gelir? İlla ki her denilene he demek gerekmez,genelde hiçbirşey dememek lazımmış.Bırak o anlatsın,içini döksün.Sen hayırlısı olsun,sen bilirsin gibi yuvarlak, suya sabuna dokunmayan laflar söylemeliymişsin.Böylelikle aynı fikirde olmayınca onunla tartışmaz,uyumlu,dinleyen,tarafsız arkadaş olursun.Nasıl olsa insanlar senin lafınla hareket etmezler değil mi,o zaman neden gereksiz yere tartışıp uyumsuz damgası yiyesin ki.

Ailen dışında kimseyi çok fazla benimsememek lazımmış.Zira dengeler çabuk değişiyor,bugün en iyi dostumsun dediğin yarın başka birinin dostu olabiliyor.Ne kadar az insan önemsersen o kadar az üzülürsün.Çünkü insanı en çok üzenlerden biri de en iyi dostu oluyor.Zaten çok dostunda olmamalı.Onlar sana dostum mu diyor sen de onayla ama kalbinde dost yeri açma herkese,bazıları sabun köpüğü gibi oluyor.
Önemsemezsen kırılmazsın da değil mi? Canları isteyince mi seni arıyorlar,bırak arasınlar.Kimseye küsüpte yalnız kalma.Gez toz eğlen onlarla,ama dertlerini derdin benimseme.Bırak anlatsınlar,dinle ve unut.

İşyerinde profesyonel olmak lazımmış.Kimseyle samimi olmamak (istisnalar hariç) ama küste olmamak lazımmış.Zira iş yapıyoruz,her an ona işimiz düşebilir,zor da kalmak istemeyiz değil mi? Ne kadar az özel hayat bilgisi o kadar iyi iş bilgisi olur bunu sakın unutma.

Hiçbir konuda fanatik olmamalıymışım.Hayat,siyah ve beyazdan oluşmuyor,kaskatı değil oldukça esnekmiş Usulca fikrimi söyleyip,gergin havadan kaçmalıymışım.Varsın karşımdaki düşünceme karşı çıksın,usulca susmalıymışım,fikrimin fanatiği olsam ne olur ki açlık mı biter savaşlar mı? Onlar bitmez ama ben gergin havadan nasibimi almamış olurum.Eve gittiğim de sinir küpü olmak yerine kitabımı açmış okuyor olurum.

Her konuda fikrim olmasa da olurmuş.Hatta fikrim olsa bile bunu herzaman dile getirmesem de olurmuş.Çünkü bazen çok bilmiş olmak iyi olmuyormuş.Bırak bazı bildiklerin sende kalsın,sana yük olmaz ki içindekiler.Zaten kişi bilmek istiyorsa bileni bulur mutlaka.

Her insanın ayrı haritası varmış,pusulanı doğru yöne çevirirsen herkesle anlaşabilirmişsin.Kimi eğlenceyi sever,kimi öğrenmeyi,kimi eleştiri ister,kimi onaylanmak.Dozunu iyi ayarlarsan herkesle bir noktaya kadar anlaşabilirmişsin.Noktanın sonrası dostluktur,eğer dostun değilse sabun köpüğü muhabbetten daha kolay ne olabilir ki sen söyle.

22 Ekim 2009 Perşembe

Yalan söyleyemem,kendimi kandıramamam.Özlüyorum seni bazen.Kışlık battaniyemizin altında seni arıyorum.Bazen kendimi battaniyeye sen gibi sarılırken buluyorum.Ansızın aklıma düşüveriyorsun.Yanımdayken ayırdına varamadığım parfümün kokusunu bir başkasında aldığımda bu onun kokusuydı diyorum.Sevmek birçok şeyi göze almaktır diyor şarkı.Sevmek yetmiyor diye karşılık veriyorum bende.Sevmek sadece başlatır,içinde huzur olmayan sevginin sonu anlık nefretler ve sondur.En sondayız sevgilim,öyle bir son ki hakimin karşısında bitmesini istiyorum deyince aramızdaki son bağda kopmuş olacak.




13 Ekim 2009 Salı



Git dedin,gittim
Ağladın dön dedin,döndüm.
Benim istediğim gibi ol dedin,yapamadım.
Gittim boynumu bükerek
Olsun yine gel dedin,geldim.
İstemiyorum git dedin,gittim.
Dön dedin,döndüm
Döndüm ama her seferinde parçam eksildi
Git dedin,bir daha dönmemek üzere gittim.
Dön dedin,artık duymadım seni.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

İmkansızın Şarkısı


Vatanabe,Kizuki,Naoko,Reiki,Midori.

Kitap genelde bu kişiler arasında geçiyor.Vatanabe esas oğlanımız,bu kitapta beni en çok etkileyen o oldu.Hep Vatanabe gibi olmak istemişim bunu farkettim.Ego peşinde olmayan birine benziyor,insanları olduğu gibi kabul etmiş,onları pohpohlamıyor ama kırıcı da değil.Cafcaflı uzun cümleler hiç kurmuyor,coşkulu cümleleri yok ama sinirli öfkelide değil.Kendi fikrini söylüyor fazla üstüne düşmeden,savunucu olmadan.

Vatanabe gibi bir karakter olmasaydı,bu kitapta yarım kalmış kitaplarımın içinde olurdu.Vatanabe sıradanlığın içinde herkesin göremeyeceği farklılıkları olan biri,duruşunu bozmadan kendiyle karşıt görüştekilerle birlikte olabiliyor.


Vatanabe olmak vardı bu küçük dünyada.

20 Ağustos 2009 Perşembe

Poz Kızları

Poz vermeyi beceremeyen bir insanım.En fazla biraz tebessüm edip hafiften dişlerimi gösteriyorum.Dişlerimin ortası aralık olduğundan onlarıda çok göstermek istemiyorum,tamamen göstermeyincede bu sefer dudaklarım komik oluyor.Kısacası poz verme becerisine sahip değilim.Etrafımdaki kadınlara bakıyorum sanki annesinden poz vererek doğmuş gibiler.Doğduklarında doktor kıçlarına vurunca ağlarken bile poz vererek ağlamış gibiler.Bu nasıl bir yetenektir böyle,bende de olsun isterim bu yetenekten ama maalesef aradığım yeteneğe şu an ulaşılamıyor.
Galiba bu yetenek biraz özgüven ve pratik işi.Kameraya bakarken bu resmi başkalarıda görecek benim hakkımda güzel düşünsünler diye düşünüyor olabilirler,poz veren mankenlerden kopya çekiyor da olabilirler.Ama içten gelen yeteneklerinide göz ardı edemeyiz.Benimde ayna karşısında poz denemelerim olmadı desem yalan olur.Ama henüz istediğim pozu yakalayamadım.Siz beni çaktırmadan çekin öyle daha doğal pozlar veriyorum...

Not:Erkekleride unutmamak lazım,kadınlardan daha meraklı oluyorlar sanki poz vermeye...

Güzel poz vermenin sırları için bakınız www.habercinim.com/haber_detayi.asp?id=3737

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Pes doğrusu


Emre Bey bir röportajında ‘Çağla’yı şu an aldatmam ama ilerisi için bir şey diyemem’ diye açıklama yapmış. Bu durum sizi kızdırdı mı?Ne diyeyim ki şimdi (Gülüyor). Hiç kızmadım. Emre bir şey söylüyorsa gerçekten anlatmak istediği bir şey vardır. Emre asla boş konuşan, palavradan ‘Hayatım boyunca aldatmam’ diyecek bir adam değil. O şu andaki duygularından bahsetmiş, ilerisini sormak da saçmadır. Ben de bilemem, sen de bilemezsin, hiç kimse bilemez. Tabii ki şu anda birbirimize olan saygımız sevgimiz, aşkımız, heyecanımız aldatma duygusundan bizi çok uzak tutuyor. Ama önümüzdeki sene ne yaşayacağımızı bilmiyoruz. Bu aşk, saygı ve sevgi devam ederse tabii ki aldatma olmaz. Hayatımın sonuna kadar deyip saçmalamanın bir anlamı yok. Bazı şeyler bitmezse, yürütebilirsen devam eder. Günün birinde evlilik yıpratılırsa aldatılabilirim ya da aldatabilirim.


Sabah milliyet de bu haberi okuyunca ağzım açık kaldı desem abartmış olmam.Daha yeni evlenmiş,gözleri yolda bebek bekleyen bir ailenin söylediği sözler bunlar.Aldatmak sebebi ne olursa olsun çok çirkin bir davranış,büyük bir hakarettir.Çağla hanım kocası için o palavradan hayatım boyunca aldatmam diyecek bir adam değil diyor.Demek ki ileride aldatabileceğini söylemek bir dürüstlük ibaresi.Oysaki dürüst bir insan bence şöyle der "Eşimi asla aldatmam,aldatmak o güne kadar yaşadığımız tüm güzelliklere bir hakarettir,doğacak çocuğumuza bir hakarettir,böyle bir duyguyu ne eşime ne de çocuğuma yaşatırım.Ama günün birinde aramızdaki sevgi biterse,mutsuzluk baş gösterirse o noktada eşimi karşıma alırım.Bu şekilde devam edemeyeceğimi söylerim,birlikte bir karar veririz."

Bu insanlar gençlere örnek oluyorlar.Evlenme aşamasındaki insanlar bu insanlardan etkileniyorlar,şimdi bu sözleri okuyan biri aldatmanın normal birşey olduğunu düşünmez mi?

Sen romantik bir düğün yap,eşinin gözlerinin içine bakarak şarkılar söyle bu düğünde,sonra da bir gün aldatabilirim de.Pes doğrusu...

Sevgi arsızı

Sevilmek için seven insanlar var.Karşılıksız sevgi nedir bilmeyenler var.Sevgiyi ticaret görenler var aramızda.Seni seviyorumu karşısındakindende beklediği için söyleyenler var.
Onlar hiç sevgi görmemiş yada sevgiye boğulmuş insanlar olmalı.Bu iki çizginin arasında kalanların durumu daha normaldir diye düşünüyorum.Her zaman ortacı olmak gerekir,aşırılıklar sapkınlıklar getirir.
Hiç ilgi görmemiş,sevgi görmemiş biri onu sevebilecek birini bulduğu anda yakasından düşmez,onu ne kadar çok sevdiğini,onsuz yapamayacağını söyler durur.Onun ilgisini kaybetmemek için uçlarda gezinir,dikkatini çekmek için rolden role girer.Bazen hastalık numarası yapar,bazen intihar edecekmiş izlenimi yaratır.Sırf o ilgiyi sevgiyi kaybetmemek için elinden ne gelirse yapar,dili hangi yalanları becerirse söyler.Karşı taraftaki zavallı insan ilk başta çok seviliyorum zanneder,gördüğü ilgi karşısında ne yapacağını şaşırır.Ve aklı başından giderek karşısındakine kaptırır kendini.Ama bazen tuhaf şeyler olduğunu düşünmeye başlar.Karşısındaki hep daha da fazlasını istemektedir.Yedikçe midesi genişleyen bu yüzdende hiç durmadan yiyen biri gibidir karşısındaki sevgi arsızı.Ne yapsa onu doyuramaz,hep daha fazlasını yapması gerekir.Sevgi arsızı sürekli ondan daha fazlasını ister,artık onu sevmesi yetmiyordur,onunla ilgilenmesi yetmiyordur o artık tek sevilen olmak istiyordur.
Bu öyle bir arsızlıktır ki tek olmayı istemenin bencilliğinde yanıp kavrulmaktadır.Sevgi artık tek taraflı işleyen bir yola dönmüştür.Arsızlık diz boyudur artık.Sadece ben olmalıyım demektedir arsız.Sadece ben.Yalnız beni görmeli gözlerin.yalnız bana konuşmalı dudakların,sadece ben olmalıyım kalbinde,geçmişini sil geleceğini unut.Heryerde ben olmalıyım artık demektedir.Arsızın karşısında ne yapacağını bilememektedir seven kalp.Ne yapsa olmuyordur.Kaçıp gitmek istiyordur bir tarafı ama gidemiyordur çünkü onu sevmiştir kalbi.Arsıza anlatmaya çalışır seninki sevgi değil bağımlılık der,nefes almam lazım yaşamam için der.Arsız "beni sevmiyorsun lanet olsun sana der,benim kadar sevmiyorsun "der.Seven kalp ne yapacağını şaşırır,çaresizce derdini anlatmaya çalışır ama arsız istediği gibi anlamada çok hünerlidir.Arsızın kendini acındırma,ağlama,isyan,sevgi sözcükleri her seferinde işe yarar.Sanırlar ki kalp kırıklarının üstü kolayca kapanıyordur.Her seferinde geçmişi unutup elele gözgöze bazende dişe diş kana kan yaşamaya çalışırlar.Ama seven kalp mutsuzdur aslında,nefes alamıyordur,o sadece arsızın değil arkadaşlarının,ailesinindirde.Ama arsız yalnız olmak istiyordur,yoluna çıkan herkesi ezip geçiyordur.Seven kalp hep mücadele eder,bazen siner geri çekilir,bazen gücünü toplar hücuma geçer.Sanar ki böyle geçip gidecek,mutlaka bir orta yol bulunacak sanar.Çünkü o gerçekten seviyordur.

Birgün sevgi arsızı kendine yeni bir seven kalp bulur,onun tüm sevgisini içine almak için başka bir diyara gider.

14 Ağustos 2009 Cuma

küçük,sarı,zarif ayakkabılar


Son zamanlarda her iş günü sabahı yaptığım gibi mağaza vitrinlerine bakarak işe doğru yürüyordum.Vitrinden bana sarı sarı gülümseyen günaydın diyen bir ayakkabı gördüm.Hemen durup günaydın dedim,seni daha önce görmemiştim ne kadar şirinsin böyle dedim.Bana sahip olmak istermisin dedi.Bende tabiiki bunu çok isterim dedim,belki sarı renginin sıcaklığından dolayı belkide benim gibi çıtı pıtı görüntünden çok etkilendim.Sana mutlaka sahip olacağım,benim olmalısın mutlaka deyip uzaklaştım yanından.


Ama her sabah ona bakıp günaydın diyordum,aklım hep ondaydı.


Ve bugün tüm parasızlığıma rağmen gidip ona merhaba dedim ve o benim oldu.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Bilmedende yaşayabileceğimiz bilgiler

Aşağıda sıralayacağım bilgileri bilmeden de yaşayabilirsiniz,hayatınızda bir eksiklik asla hissetmesiniz.Hayatın sırlarını madde madde veremeyeceğim maalesef,benim ki sadece bildiklerimi paylaşmak.Fazlasını beklemek zaman kaybı olur.

Şimdi güzel bir şarkı söyleyin ve sesinizi kaydedin.Bunu hepimiz mutlaka yapmışızdır,genelde bir assolist edasıyla söyler, dinleyince bu benmiyim deriz şaşkın şaşkın.Tıpkı photoshop çıkıp mertlik bozulmadan önce çektirdiğimiz vesikalıkları gördüğümüz gibi.Hiç unutmam lisedeyken vesikalık çektirmiştim,tuvaletteydik resme bakıp aman hiç güzel çıkmamışım demiştim.Çok bilmiş zırtapoz bir yakın arkadaşta "insanlar ne tuhaf dimi kendi resimlerinde farklı birini bekliyorlar" demişti.Banada mor bir surat ve evet öyle dimi ne tuhaf demek düşmüştü.İşte ses kaydıda aynen bunun gibi.İstisna olan bülbül sesleri dışarda tutarsak genelde kimse sesini beğenmez,hatta konuşma sesini tanıyamaz,bu ben değilim der.İşte sevgili bilim insanları bu değişimi açıklamanın vakti geldi,gerçi biraz meraklı olan herkes bunun cevabını biliyordur,ama benim açıklamam bilmeyenler hatta bu blogu okuduğunu umut ettiğim şahıslar için.

İnsan başkasının sesini havadan duyarmış.Ses kişinin ağzından çıkar havada ilerler ve karşı tarafın kulağına girer.Bazılarında bu giriş hemen çıkış olabiliyor da :)
Kendi konuşmamızda ise havadan gelen ses ve içimizden gelen sesin birleşimiymiş.Sesimiz içerde başın içinden,kemiklerden ve kaslardan geçerek kulağa ulaşıyor,havadan gelen sesle birleşerek sesimizi oluşturuyormuş.Fark da bundan kaynaklanıyormuş.

Şimdi daha bir aydınlık hissediyormusun kendini okuyucu.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Küskün


Hayat bana küskün

Kaderim küskün.

Akıllı olmaya çalışıp,öyle görünmeye çalışıp ruhumu yorduğum içim kendim bana küskün.

Yanlış kararlar verdiğim için kaderim küskün.Mucizelerimin sonu hüsran olduğu için hayallerim küskün.

Dört ayak üstüne düşünlerden olmadığım için şansım küskün.

Çok fazla düşünüp,kendime eziyet ettiğim için aklım küskün.

Herşeyi farklı açılardan görmeye çalışıp,sıradanlığın tadını kaçırdığım için bilincim küskün.

Ben mi ? Ben en çok sana küskünüm,hayal kırıklıkların için.Hayatımı yoluna soktuğumu düşündüğüm,artık bir adım önde olduğumu düşündüğüm sırada beni uçurum kenarında bıraktığın için en çok sana küskünüm.



Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı...
Bütün duygulardan önce öğrendim ben!
AYRILIĞI!

Küskün diyorlar
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher...
Saklıyorum herkesten.

Ürküyorlar gözlerimdeki ateşten,
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar dur-durak bilmeyen,
Gözü kara cesaretimden...

Diyorlar,'Bir yanı sarp uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.'

Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?

Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı...


Murathan Mungan

30 Temmuz 2009 Perşembe

Aşk / Elif Şafak

"Mazi bir girdaptır,farkettirmeden içine çeker.Halbuki sana lazım olan bir tek şu andır"

"Zaten hayatta hiçbir konuda sabit fikirli ve katı olmanın gereği yoktu;zira yaşamak demek habire değişmekti"

"Ya cehennemden korkar,ya cennetten ödül beklerler.Oysa aslolan Allah aşkıdır.Onu unuturlar"

"Şayet aşktan önce ve aşktan sonra aynı insan olarak kalmışsak ,yeterince sevmemişiz demektir.Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir."

"Hayatımız bir devr-i daim.İster devasa boyutlarda olsun,ister bir dirhemcik ağırlığında ,yaşadığımız her zorluğun,çektiğimiz her çilenin büyük resimde bir yeri ve işlevi var."

"Nereden bilebilirdim o an kadın kısmının ezelden beri yaptığı en büyük hatayı yaptığı mı?Aşık oldukları adamı sevgileri aracılığıyla değiştirebileceklerini zannetmek biz kadınlara özgü kadim bir gafletmiş meğer."

Şems ve Mevlana ilişkisi romanlaştırılarak bu kadar içten bu kadar etkileyici anlatılabilinirdi sanırım.Mevlana'yı az çok herkes bilir peki ya Şems.Tebrizli Şems'in etkileyici hikayesi.Hele ki Aşık Kimya'nın hazin öyküsü.Bu kitapta insana dair,yaşama ve aşka dair çok şey var.İlk okuduğum Elif Şafak romanı oldu.Kesinlikle son olmayacak.
İnsanın Şems olası geliyor.Heybetli bir görüntü,dahi bir zeka,müthiş bir hazırcevaplılık,asilik ama asla yaradana karşı değil.

Mutlaka okuyun.

28 Temmuz 2009 Salı

Rüzgar...


Camı sonuna kadar açtım,içeriye güneş giriyor,ekranıma yansıyor güneş ışığı, gözüm görmüyor ama hiç önemli değil.Masamdaki evraklar rüzgardan oraya buraya uçuşuyor,peşlerinden koşuyorum ama inan hiç önemli değil.Ben rüzgarı tenimde,içimde hissediyorum.Her esiş beni kendime getiriyor.

Belkide sonbaharın en sevdiğim mevsim olması rüzgardandır,belki de bir sonbahar akşamı doğmamdandır.

Belki de bu kadar çabuk gitmen seninde rüzgarı sevmendendir.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Acı

Acı çektiğini görmekten zevk alıyorum.Hala beni sevdiğini bilmek ama sana yüz çevirmek büyük bir haz veriyor bana.Karşımda kıvranman,sevgi dilenmen iştahımı kabartıyor.Daha fazla acı çekmeni istiyorum.Geceleri ismimi haykırarak uyanmanı istiyorum,uykunun en can alıcı noktasında.Kara sevda çekmeni istiyorum.Berduş olmanı istiyorum,bana benzeyen her kadını ben sanmanı istiyorum,onların arkasından koşmanı dokununca sana baktıklarında ben olmadığını anlamanı istiyorum.Daha fazla acı çekmeni istiyorum.Belki o zaman acım hafifler,hayal kırıklarımın ucu alınır belki de.Belki hayata tutunmam,toparlanmam daha kolay olur.Hayallerimi sudan sebeplerle yıktığın için,küçük dünyamı zindana çevirdiğin için,zayıflığın için,rayından çıkarıp uçuruma süreklediğin için daha fazla acı çekmelisin.Kuru acı,saf acı,hatta ağlayamadığın bir acı olmalı bu.Orgazm için çırpınan,rahatlamaya çalışan ama başaramayan biri gibi,acıdan kıvranmalı ama ağlayamamalısın,içinde kalmalı gözyaşları.

Moda Takipçisi

Bu sıcak temmuz gününde hangi zekaya sahip bir kadın ip askılı tiril tiril bir elbisenin altına bot giyer.Sütyeni bile fazla görmüşken,bot giymek ne dahice bir fikir.Moda takipçileri sınır tanımıyor.Şimdi çarşaflı,türbanlı kadınlara belki bı sıcaktada bunlar giyilirmi hiç diye bakıyorlar ama moda bu hiç belli olmaz belki seneye belki daha da yakın zamanda moda oluverir siyah çarşaflar.
Moda insana yakışandır diye demiş akıllı insancıklar.Benim takipçiliğimde bu laftan ibarettir.Bu güzel havalarda kışın kapalı ayakkabılarla yeterince eziyet çeken ayaklarımızı özgürce güneşe salmak varken neden bot giyelim ki.Tabii kime ne diyorum ki ben,plaja giderken takıp takıştırıp,makyaj yapan bir kadın pek tabiiki de yaz sıcağında bot da giyer,kürk de giyer.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Masabaşı


İnsanız ve yetinmeyi bilmiyoruz.Ruhumuz sürekli değişiklik peşinde.Uzun zaman önce kitapevinde çalışırken sıkıldım artık insanlarla uğraşmaktan,masabaşı iş istiyorum demiştim.Ve nitekimde şu an masabaşında çalışıyorum.Aslında masabaşında demirbaş oldum,buraya çakıldım,mıhlandım,sabitlendim,japonla yapıştırıldım demek daha doğru olur.,7 senedir aynı masada aynı manzarasızlıkla çalışıyorum.Arada tuvalete gitmek ve yemek için kalkıyorum masadan o kadar.Günde 10 saat aynı masa,aynı ekran,aynı manzarasızlık,aynı insanlar,aynı sorunlar,aynı tepkiler,aynı tartışmalar.Ve masabaşında çalışmak istemiyorum artık.Ama dışarı çıkabileceğim bir işte çalışssam bu sıcakta o da çekilmezki,en azından içeride klima var.Kışın soğuk olur,nazenin bedenim üşür,hasta olurum,içerde klima var.

İşten çıkıp evde otursam diyorum bu seferde evde canım sıkılır,temizlik,yemek,ev işleri,kadın programları onlarda sıkar biryerden sonra.


Sonuç olarak ; masamı seviyorum :) Keşke biraz da manzarası olsa :(

21 Temmuz 2009 Salı

Herneyse

Ve ben artık seninle yapamıyorum
Bir tanem elimde değiL
İstesem de yapamıyorum
Ve seni aramak gelmiyor içimden
Sarılsan da yalvarsan da yapamıyorum
inanamiyorum bu hale nasıl düştük bilemiyorum
Sen de mi bende mi
Her neyse, her kimdeyse neyse Bilemiyorum
Ve ben artık seninle yapamıyorum
Bir tanem bırak beni
istesem de istesem de yapamıyorum
Ve seni aramak gelmiyor içimden
Aşk sözlerin batıyor Eskisi gibi değil
Sarılsan da yalvarsan da yapamıyorum
inanamiyorum bu hale nasıl düştük bilemiyorum
Sende mi bende mi Her neyse, her kimdeyse neyse
Bilemiyorum
Her neyse


Zor bir itiraf,insan kendine bile itiraf edemezken ona bunları söyleyebilmek ne kadar ağır.Sevmeye çabalayan,sevmek için çırpınan bir yüreğin gerçeği kabullenişi.
Bazen kanmak,kandırılmak daha kolay geliyor.Böyle bir şarkı kulağına çalınır ve herşey darmadağın olur.Adeta kalbin dile gelmiş sana gerçekleri haykırmaktadır.Artık iki seçeneğin vardır,kulağına çalınan sesi duymamazlıktan gelmek ya da kalbinin itirafını aklınla onaylayıp diline söyletmek.

Hayat bize oyun oynuyor olabilir mi?

Birkaç gündür tesadüf olsa gerek bu şarkıyı duyuyorum hep.Tesadüf diye birşey yoktur derler ya bazıları belkide tesadüf değildir,yeniden başla diyordur hayat bana.İlahi mesaj bu şarkıyla geliyor belkide.Bu şarkıda iyimserlik var,umut var aynı zamanda.Hüzün ve umut bir araya geçmiş.Sil baştan başlama cesareti veriyor insana,dibe batmışken silkinip çıkabilirsin,hayat devam ediyor,yeniden başla herşeye diyor.

Hayat bize oyun oynuyor olabilirmi?

Yazımı şemsin kuralıyla bitiriyorum "Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine,teslim ol.Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın.Düzenim bozulur,hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını...

Sil baştan başlamak gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Her şeyi unutmak

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Dost sendromu


Sabah, yeni aldığım eteğimi giymeye karar verdim.Bir iki gömlek denemesinden sonra vaktim kalmadığı için elime geçen ütülü bir gömleği giydim ve apartopar evden çıktım.Servisten indim ve sabah yürüyüşüme başladım.Sabahları yaklaşık 20 dakika yürüyorum.Çok iyi geliyor,uykum açılıyor,dış dünyayla bağlantıya geçiyorum,yaşadığımı hissediyorum.Günde 10 saat dört duvar arasında çalışan,eve servisle gidip gelen birisi için yürüyüş yapmak hayata karışmak gibi oluyor.

Pazartesine hazır sayılırdım.İlk zamanlar pazartesi sendromunu tanımazdım,mutlu mesut çalışır,haftanın hiçbirgününü birbirinden ayırmazdım.Sonra içinde bulunduğum ruh halinden olmalı sendromu yakından tanıdım,iliklerimde hissettim.O zaman her sabah benim için pazartesi sabahıydı.Afyonum patlayana kadar yanıma yaklaşılmazdı.Sonra hayatıma giren bir insanın etkisiylede daha yumuşak olmaya başladım.O insanın tüm olumsuzluklarına rağmen sendromu başımdan defetmiştim.Belkide sayesinde o kadar sendromdaydım ki pazartesine fırsat kalmıyordu.Artık olumsuzluklarda sendromda yok hayatımda.Yine haftanın hiçbirgününü birbirinden ayırmıyorum.Cumartesini ayrı tutuyorum ama...


Geçen hafta arkadaşlarıma dost bildiklerime kırgınlığım iyice su üstüne çıkmıştı,bende sessiz feryadımı kişisel iletimle seslendirdim.Derdinizi gezdiğiniz insanlara anlatın yazdım.Bugün tepki yerini buldu ve dost bildiğimle konuşmaya başladık.Konuştukça daha doğrusu yazdıkça benden daha dertli olduğu çıktı ortaya.Keşke yazmasaydım bile dedim.Meğerse herkes birbirine kırgınmış,herkesin eteğindeki taşlar dağ olmuşta kimsenin haberi yok.Sonuç ne mi oldu,hiçbirşey tabiki.Anladım ki dostum yok,arkadaşlarım var vakit geçirdiğim.Haklarını yiyemem derdimi dinlerler ama o kadar.Gerçekten ihtiyacım varken yanımda göremedim hiçbirini.En güzeli kimseyi en iyi arkadaş,dost görmemek.Derdimi anlatmam,derdini dinlemem.Arada görüşür kakara kikiri yaparız o kadar.Kınamayın sakın beni,arkadaşı için iki eli kanda olsa koşan biriyim ama hak edene...

17 Temmuz 2009 Cuma

Nasip değilmiş


Uzun zaman oldu resimlere bakmayalı.Oysaki mouse ile bir tıklamama bakar herşey,bir anda tüm resimler açılır önümde.Ama yüreğim kaldırmaz ki bunu.Küçücük yüreğim sıkışır,daralır,gözyaşlarım bedenime ağır gelir akar gider gözbebeklerimden aşağıya.Bitmedi mi gözyaşların diyeceksin...Gönül ağrım,kalp sızım bittiğinde belki yaşlarda biter.Ama daha bitmedi.Ağlamıyorum bu aralar saklı tutuyorum gözyaşlarımı.Oysaki ne çok ihtiyacım var hıçkırmaya.Sulandı gözlerim yine ama içime akıtmaya çalışıyorum.Kaçak bir iki gözyaşı için açıklamam,hastayım grip oldum oluyor.Fonda Özcan Deniz çalıyor.Nasip değilmiş vuslat...

Bir tarafım yalnız da ayağa kalkarım dinliyor,diğer yanım nasip değilmiş.


yok bir sitemim,hayatta herşey kısmet

soldu gençliğim ömrümü aşka ziyan ettim

ağla gönlüm nasip değilmiş vuslat

rahat uyu yar sana hakkımı helal ettim


bu da benden "sevinçlerimi ümitlerimle birlikte rafa kaldırdım"

Dedim ki çok yalnızım...


Dedim: Çok yalnızım.
Dedin: ... فَإِنِّي قَرِيبٌ Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186
Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin: وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَ دُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205
Dedim: Buda senin yardımını ister
Dedin: أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ ALLAH'ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Nur-22
Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin: وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ(Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90
Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin:أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ ALLAH'ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve ALLAH'ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.
Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.
Dedin: اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (2) غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِِ ALLAH aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.
Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?!
Dedin: إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًاALLAH bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.
Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?
Dedin: وَ مَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُALLAH'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur. Ali İmran-135
Dedim: Ne kadar güzelsin ALLAH'ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.
Dedin: إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَ يُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ Şüphesiz ki ALLAH tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.
Birden 'İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var' dedim. Sen de أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ 'ALLAH kuluna yetmez mi?' (Zümer-36) dedin.
Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim? Dedin: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا (41) وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (42) هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا Ey inananlar! ALLAH'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. ALLAH, müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Orada bir köy


Orada bir köy var uzakta,o köy benim köyüm diyebilsem keşke.Birkaç eşyamı toplayıp,birkaç kitap,cd alıp o köydeki eve gidebilsem keşke.Deniz kıyısında olması,bahçeli olması,güzel olması hiç önemli değil.Sakin,sessiz ve içinde olduğumda benim olsun yeter.Orada kitap kahramanlarının dünyasına girsem,kulağımdaki müzikle dans etsem,eğlenceli filmler izleyip gülsem,dramlarda hıçkıra hıçkıra ağlasam.Deli gibi kendi kendime konuşsam,kendimle uzun ve güzel sohbetler edip kendime kahve ısmarlasam.Dinlesem ruhumu,iç sesimi.Arınsam içimdeki kötülüklerden.

Orada bir köy uzakta o köy benim köyüm değil....

9 Temmuz 2009 Perşembe

Azimkar karınca


akşam babam cep telefonuna kaydettiği bir karıncayı gösterdi.Çekirdek taşıyan karınca,bir karıncaya baktım bir çekirdeğe.Belki 10 kattan daha büyük karıncadan çekirdek,ama yılmadan taşıyor karınca onu.Babamın dediğine göre yorulunca bırakıp biraz dolaşıp tekrar gelip taşıyormuş.Aklıma geldi birden, düşünsenize bir karınca yükünün kat be kat üstü bir yiyeceği yuvasına götürmeye çalışıyor,belki kışa hazırlık yapıyor,belki çocuklarına yediricek ama o bu kadar uğraş verirken biz yolda yürürken o koca adımlarımızı hiç dikkat etmeden karıncanın üstünde sonlandırabiliriz.Ve karınca çektiği eziyetle kalır,oracıkta ölür gider ve çekirdeği sahipsiz kalır.Bundan sonra attığım her adıma dikkat edeceğim,karıncalar artık daha kıymetli benim için.Bu kadar azimkar bir canlıya yaşama şansı vermeliyiz.Bu kararımı masamda gezinen karıncalarla yaşama şansı vererek başlatmış bulunuyorum.Çok sevgili,pek değerli çalışma arkadaşım en sevdiğim renk olan mor bir çiçek bırakmış masama,içindede bir sürü karınca :) birkaçını öldürmeden masamdan uzaklaştırdım,birkaçı hala masamda çekirdek tanesi arıyor.

2 Temmuz 2009 Perşembe

Safran Sarı



Kitapçıları dolaşmayı çok seviyorum,kitap okumayı da çok severim.Romanlar pek ilgimi çekmez genelde felsefeyi,psikolojiyi romanlaştırarak anlatan kitapları severim.Bazen internetten araştırma yaparım,kim hangi kitapları okumuş neleri beğenmiş.Yine yaptığım bir araştırmayla kitap arayışına çıktım ama aradığım kitabı bulamadım maalesef.Başka bir kitap arayışına girdim,bir kitabın ilgimi çekip çekmeyeceğini arkasını okuyarak anlamaya çalışırım.Aslında birşey anlaşılmaz ama yinede okurum.Kitap fiyatları çok pahalı, 20 tl nin altında kitap yok neredeyse,sonrada korsan kitap almayın diyorlar.Üzgünüm pahalı olan kitapların korsanı varsa alıyorum,ama uygun fiyatlarda ise orijnalini alıyorum.Farkettim ki 10 tl olan küçük boylu kitaplar vardı,ufak tefek biri olduğum için genelde eşyalarımda tipime göredir.İşyerindeki hesap makinem bile küçücüktür,ama çok seviyorum onu.Bu kçük kitaplarıda çok beğendim,mutlaka birini almalıydım.Çantada taşınmaları da çok kolay olurdu.İnci aral ın safran sarı kitabını almaya karar verdim.Daha önce bu yazarın kitabını hiç okumamıştım.Kitap başlarda çok sıktı beni,çok detaya yer verilmişti ve detaylar genelde beni boğar.Bazı sayfaları atlasamda kitabı sonunda bitirdim.Okumasamda hayatımda birşey değişmezdi,okuyuncada değişmedi,sadece vaktimi değerlendirmiş oldum.Anladım ki romanlar bana göre değil.
Şimdi elif şafak ın aşk romanını okumak istiyorum,elif şafak ta hiç okumamıştım.Ama bu kitap oldukça farklı,şems var içinde şemsin 40 öğretisi.Okuyunca detaylarını yazacağım...

Tutunuyorum


Mutluluk bir varış değil,yolculuktur.Bu sözü çok seviyorum,kısa ama anlamı çok kuvvetli bir cümle.Hayatımızda mutlu anlar vardır kıymetini bildiğimiz veya bilmediğimiz.
İnsanın karnı her daim tok olmadığı gibi ruhu her daim mutlu olamazda.Varlığın kıymeti yoklukla anlaşılır bazen.Ama kendi adıma ne kadar mutsuz olsamda herzaman güneşli güzel günlere inandım.Gerçi güneşli günler inancım zamanla güneşli anlara dönüştü ama yinede güneşi görebilme inancımı,umudumu hep içimde saklı tuttum.Hiçbirzaman tam melankolik,depresyonun dibine batmış olmadım.
Şarkılarım vardı benim,dinlerken dans edip hayal kurduğum,iç konuşmalarım vardı hayatı istediğim gibi yaşadığım.Bunlar beni ayakta tuttu hep,hayata bir tarafından tutunmaya çalıştım hep.Ne kadar diptede olsam arkadaşımın hadi dışarı çıkalım daveti içimde kıpırtılar oluşturdu.Hadi gidelim dedim,kötüyüm gelemem demedim.
Dememeli insan zaten,insanı kuyusundan çıkaracak tek kişi yine kendisidir.Sen istemezsen kuyuya uzatılan eli görüp,ona tutunup çıkamazsın.

Hayatımın hiç düşünmediğim bir noktasındayım,bir bitişin içindeyim,bitişin zamanını bekliyorum.Bir yandan kendimi iyi etmeye çalışırken bir yandan da sona hazırlamaya çalışıyorum kendimi.Bir yandan bittiğine inanmaya çalışırken bir yandan da bilmeyenler için bitmemiş gibi davranıp rol kesiyorum.Ama yinede ayaktayım,yaşıyorum ve hayatı seviyorum.
Ağlanması gereken yerde ağlarım ama gülünecek yeri de kaçırmam.Hayat istesek de istemesek de akıp gidiyor,kendimi bu akışta daha da kötü hissetmemek için tutunmaya çalışıyorum.

25 Haziran 2009 Perşembe

Cehalet mutluluktur



Biraz saf olsan herşey daha güzel olucak dedi arkadaşım.Fazla akıllıymışım.Ve düşündüm onu haklı buldum.Akıl sadece işyerinde işe yarıyor.Aklımı akşamları iş çıkışı bırakıp,sabah işe geldiğimde başıma almayı düşünüyorum.Saçlarımı da sarıya boyatsam diyorum.
Cehalet mutluluktur,son zamanlarda bunun doğru olduğunu düşünüyorum.Ne kadar az bilirsen o kadar sorgular,her söylenene inanır ve mutlu olursun.Konuyla ilgili sevdiğim bir atasözümüzde
"Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine,deli ol dünya senin kahrını çeksin"dir.
Küçükken akıllı olmaya çalışacağım demiştim,her söylenen inanmayıp araştıracağım demiştim.Birçok konuda fikri olan insanlara hayrandım,nasıl bu kadar şey biliyorlar diye düşünürdüm.Zamanla kendimi yetiştirmeye çalıştım,sürüde bir koyun değil araştırıp sorgulayan öğrenmeye hevesli bir insan olmaya çalıştım.Duyduğum anlamını bilmediğim herşey benim için araştırma konusu olmuştu,internetin hayatıma girmesiyle yeni şeyler öğrenmek daha kolay oluyordu.Öğrendikçe mutlu oluyordum.Kısacası bilgiye aç bir insandım.Etrafımdakilerden biraz daha bilgili oldum zamanla.Ama bu bilgi hevesi herkeste olmadığı için sanırım çokbilmiş görülmeye başladım.Oysaki benimki sadece bildiğini paylaşmaktı.
Özel ilişkilerimde ne yazık ki bilgiden pek hoşlanmayanlar insanlar oldu.Sanırım bilgim onları korkuttu,saf olmak gerekiyor ilişki için galiba.Dedektifliği de sevdiğim için başarısız ilişkiler yaşadım.Oysaki kurcalamasam,bana sunulanla mutlu olsam,arkasını araştırmasam bugün mutlu olurdum,yoksa olmazmıydım.Cehalet mutluluk mu? hala cevabını bulamadım.

26 Mayıs 2009 Salı

çok sevilmek...


mustafa bulut..son zamanlarda genç kızların,kadınların yeni gözdesi.keşke benide bu kadar seven biri olsa diyor hepsi.ama gözardı edilen birşey var,mustafa onu sevmeyen birini hastalık derecesinde seviyor.iki kişi birbirini hastalık derecesinde sevse hiç problem olmaz ama biri sevmiyor ise o zaman sorun başlıyor.ya da biri hastalık derecesinde sevip diğeri daha normal ölçülerde seviyorsada sorun çıkıyor.

günümüzde kadınlar sevgiye fazlasıyla muhtaçlar.karşıdaki erkek kıskanç,kısıtlayıcı,kuşkucu bile olsa bazı kadınlar bu sevgiden hoşnutlar.seviyor ki böyle davranıyor diye düşünüyorlar.günümüzde kadınlar artık baya yol almış durumdalar.annelerinin boyunu yolunu aşmışlar.güçlü yada güçlü görünen kadınlar hergeçen gün artmakta.kültürlü,bilgili,sosyal çevresi olan,kendine güvenen,ekonomik bağımsızlığı olan kadınlar gittikçe artmakta.ama kadın ne yaparsa yapsın kadınsı duygularında arınamıyor galiba.arınmamasıda lazım tabiki.iki cinsi birbirinden ayıran farklardan biride kadınların duygusal,naif olmaları.kadın ne kadar güçlü hissederse hissetsin erkeğin koruyup kollamasına ihtiyacı vardır.her kadın küçük bir kız çocuğudur .günümüzde koruyup kollayan,kendini kollarına güvenle bırakabileceğin erkek sayısı azaldığı için kadınlarda mustafa bulutlara hayran kalıyor,keşke bende öyle sevilsem diyorlar.
kadınlar ne kadar güçleniyorsa,erkeklerde o kadar zayıflıyor artık.kadın nasıl olsa başının çaresine bakıyor diye düşünen erkek,kendini daha fazla düşünmeye başlıyor,sorumluluktan kaçmaya başlıyor.
eskiden kadın olmak zordu,kadın çalışmıyordu,kendine güvenmiyordu,istemediği bir evliliği ömür boyu sürdürüyordu.artık kadınlar daha güçlü,istemediklerini daha az yapıyorlar ama kadın olmak hala çok zor.belki eskisinden bile daha zor.kadın olmak;çalışan olmak,evli olmak,anne olmak,ev kadını olmak,cilveli olmak,hanımefendi olmak tüm bunları olmak demek.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

en iyisi bilmemek


hergün yeni birşey daha öğrenip karamsarlığa boğuluyorum.ne kadar az şey biliyorum,keşke hiçbirşey bilmesem.ne kadar az bilgi o kadar çok mutluluk.

medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar,peki ya teknoloji dediğin nedir?teknoloji kontrol edilemez bir biçimde hayatımıza dahil oldu dahil oluyor.dünya küçük bir köy oldu çoktan.değerlerimizi,kültürümüzü çoktan yitirdik.
eskiden sadece ünlülerde,uçta yaşayan insanlarda gördüklerimiz şimdi sıradan insanların hayatında yaşanıyor.eskiden bizim için tüm kötülükler amerikan dizilerinde olurdu,hepsini hem ayıplar hem izlerdik.sonra yavaş yavaş bizim ünlülerimize sıçradı,hem ayıpladık hem izledik.sonra bizim dizilerimizde senaryo oldu hepsi,sonra bir baktık dizilerimizi yaşıyoruz.sıradan insanlardık ve amerikan dizilerini yaşıyorduk.
teknoloji gelişti artık evimizde internet vardı.dünyanın kapıları açılmıştı,zaman zaman yasaklamalar kısıtlamalar oldu ama bizi durduramadı.ihanetler başladı.ihanet erkeğe özgü değil ama ben erkeği masaya yatırmak istiyorum.

eskiden dergilerde gördükleri açık saçık kadınlar şimdi bilgisayarlarında geziniyor.klavyelerinden sözler dökülüyor onlara.bazen sözde yetmiyor ve eyleme geçiliyor.

porno sitelere poz vermekten hoşlanan kadınlar ve bu sitelere para ödeyip bu kadınlara bakan,hatta iletişime geçen erkekler var.koca olan,baba olan erkekler var.

kontrol edilemez durumdayız artık.en iyisi hiç bilmemek,bilmezsen araştırıp üzülmezsinde.


18 Mayıs 2009 Pazartesi

dost...


bana en iyi dost yine benim.kim anlar beni benden daha iyi.kim sarar yaralarımı benden başka.kim her istediğimde yanımdadır.kim gezer benimle kim konuşur benimle.bir ben var benim gibi.
hep sımsıkı bir dostum olsun istemişimdir.kapılarımı sonuna kadar açayım,en gizlimi bile anlatabileyim.zaman zaman buldum sandım ama hep sonunda yanıldım.hepsinin başka dostları oldu.ya kötü bir dosttum ya da dostluk diye birşey yoktu.hiç sakınmadım kendimi,saklamadım hiçbirşeyimi.ama hep sakladılar benden,hep gizemli kadın olmayı seçtiler.oysaki hepimiz son derece sıradandık,bu kadar gizem komedisine ne gerek vardı.belkide hayatımız bomboştu ve çocukça gizemlerle doldurmaya çalışıyorduk çalıştılar.ben hep açtım kapılarımı,hep kalbim ağzımdaydı.bağırdım kızdım sevdim kucakladım değer verdim küstüm kırıldım.ama hep kartlarımı açık oynadım.derdini dert bildim,en basit sorusuna bile cevap aradım.ama anladım ki dost yok.sadece hayatına zaman zaman girip çıkan insanlar var.zaman zaman samimi olduğun insanlar var.anladım ki derdini çok açmayacaksın,içinde çözmeye çalışacaksın.
yalnız kalmayacak kadar yakın,derdini açmayacak kadar uzak olacaksın.

bir derdim vardı,arkadaşlarım,dost bildiklerim vardı.
dinlediler derdimi, 3 gün 5 gün.
derdim dert olalı ay oldu,dostlarım yok oldu.