3 Haziran 2014 Salı

İspanya, Granada

Madrid'de ki otelimizden Alsa otogarına nasıl gideceğimizi öğrenerek ayrıldık. Aslında öğrendik dediğimde elimizdeki metro haritasından birlikte baktık, öğrendik :) Yani metro haritanız var ve nerede ineceğinizi biliyorsanız fazla kimseye ihtiyacınız olmuyor. Elimizde bavullar iki aktarma yaparak Mendez Alvaro durağındaki Alsa otogarına geldik. Tabii ki yine son anda yetiştik. Neyse ki metro durağıyla otogar arasında fazla mesafe yok, metrodan çıkıp aşağıya doğru biraz yürüyorsunuz. Otobüsün hangi terminalden kalkacağını öğrenip, başlıyoruz koşmaya ve çok şükür ki yetişiyoruz. İnternetten aldığım bilet çıktılarını gösteriyorum, şoför tamam diyor, binebilirsiniz. Bavullarımızı bagaja kendimiz yerleştiriyoruz çünkü bizdeki gibi muavin olayı yok onlarda. Arkadaşımın bavulu biraz ağır olduğu için yardım istiyor şoförden, ve pek yardımsever şoförümüz bavulu ayağıyla itiyor! Vay arkadaş güzel ülkem diyor ve otobüse biniyoruz. Otobüse binerken kapıyı biz açmaya yelteniyoruz ama şoför hemen müdahale etti, zannımca burada patron benim dedi ve kapıyı açtı. Yardımsever şoför arkadaşımız başladı İspanyolca anons yapmaya, millette bir kahkaha bir neşe. Biz tabii konuya Türk kaldığımız için başladık senaryo yazmaya. Dedik bu kesin bizi anlatıyor, 3 Türk geldi kapıyı açmaya çalıştı ha ha ha gösterdim onlara İspanyol'un gücünü falan dedi diye düşündük.

Ve sonunda Granada'ya geldik. Otogardan merkeze gitmek için 33 ya da 10 nolu otobüse binmek gerekiyor. Biz bekleyen 33'e bindik, 2,1 € karşılığında biletimizi şoförden aldık. İneceğimiz durak Puerta Real'di, sürekli durak isimlerine bakmama rağmen bir türlü durağı göremedim ve arkadaşlarımın ısrarıyla şoföre sordum ve ooo çoktan geçtik gibisinden İspanyolca bir cevap aldım. Son durakta inip, yeniden otobüse binmeye karar verdik. Bindiğimiz otobüs döndüğü için hiç inmeden, aynı otobüsle dönüşe geçtik. Ve kül yutmaz şoförümüz tekrar bilet parası istedi. Eh ne yapalım verdik. Ve aslında otogarla sadece birkaç durak mesafesi olan durağımızda indik. Aklınızda olsun durak isimleri bir tuhaf, kendiniz bulmak yerine şoföre sorun daha pratik olur. Evet bu seferde oteli aramaya başladık, zaten bu tatil sürekli arama ve soru sormayla geçti. Cevaplardan otelin biraz uzakta olduğunu anladık ve taksiye bindik. Tabii önce ne kadar tutar diye sorduk, 5 € civarı tutarmış. Ve otele gidince aslında ne kadarda yakında olduğunu anladık. Otelimiz gayet güzeldi, temizdi. Yerleştikten sonra hemen dışarı attık kendimizi, oldukça küçük bir yer Granada. Gezerken Elhamra Sarayı'nın yolunu gördük, ertesi gün için not ettik. Çarşıda gezerken güzel bir yelpazeci gördük, birkaç tane aldık hemen. Ama daha sonra benzerlerini Sevilla'da da gördük, isterseniz oradan da alabilirsiniz.





Acıkmıştık, rastgele bir yere oturduk. Albondigas yedim. Bizim İzmir köfteye benziyor, bizimki daha güzel hatta.


Şehirde dolaştık biraz.




Albayzin ve Sacromonte yoluna doğru koyulduk.


Amacımız Elhamra'yı en iyi görebileceğimiz yer olan San Nicolas'a çıkmaktı ama benim aklımda yanlış kaldığı için diğer yöne Sacromonte'ya doğru yürüdük. Aslında iyi ki de yürümüşüz çünkü bir sonraki gün çingene dansı Zambra'yı izleyeceğimiz yeri de tesadüfen bulmuş olduk. Biletlerimizi ve San Nicolas tarifi alıp, yolumuza devam ettik.

Bu yol üzerinde de Elhamra görüntüsü muhteşem. 






Ve biraz yürüyerek, yokuş çıkarak San Nicolas tepesine geliyoruz, güneşi batırmış olduğumuzdan yarın zambra öncesi tekrar gelmeye karar veriyoruz. Yolu erkenden bulanlar gelip oturdukları için tepe oldukça kalabalık. Hippi bir grup çalıp söylüyor, onları dinliyoruz. Zaten bu yol boyunca hippiler var. Bir şeyler satıyor ya da çalıp, söylüyorlar. 



İşte bu da şarkıları



Değişik yollardan, kaybola kaybola otelimizi bulduk ve sabah erken kalkmak üzere uyuduk. Ertesi sabah Elharmra yollarındaydık. Bileti internetten alamadığımız için erkenden yola çıktık, çok erken de değil tabii 9 gibiydi sanırım. Biz her yere yürüyerek gittiğimiz gibi saraya da yürüyerek gittik ama gidemeyenler için otobüsler de var.








Elhamra'ya su şırıltısı ve kuş cıvıltıları arasında çıkmaya başlıyoruz. Gerçekten huzur verici bir yol, yürüyerek çıkmak lazım bence. Artık ne taraftan çıktıysak kendimizi bilet gişesinde değil, Generalife'da buluyoruz. Ve tekrar geri dönüp bilet gişesini arıyoruz. Yolda bize yardımcı olmak isteyen biri çıkıyor karşımıza tabii makul bir ücret karşılığında. No no deyip yolumuza devam ediyoruz, bu arkadaş Türk olduğumuzu öğrenince başlıyor Fener Fener demeye. Sonunda 14 € karşılığı biletimizi alıyoruz. Araştırmalarımdan ilk bakmam gerekenin  Nasrid sarayının saati olduğunu öğrenmiştim, gerçi görevli de ilk onu gösteriyor. Yarım saat vaktimiz vardı, sora sora ve tabii dolaşa dolaşa sarayı buluyoruz. Saatini geçirirsek içeri alınmayacağımız yazıyordu tüm bloglarda ama vakti baya geçirenleri bile aldılar. Sanırım bu kısımda bileti okutmadıkları için oluyor bu. Diğer bölümlerde bileti dijital olarak okuttukları için zamanı geçirince almıyorlar. Nitekim son yerde başımıza geldi bu iş. Meğerse sarayın tamamını gezmek için belli bir saatimiz varmış, görevli onu bize göstermedi ve bloglarda rastlamamıştım. 14.30 olan saati 10 dk. geçirdiğimiz için Alcazaba'yı gezemedik. Siz siz olun dikkat edin.

Ve Nasrid sarayındayız.






2 yorum:

alkım doğan dedi ki...

Granada'da altı ay yaşamıştım ve şehri gerçekten çok sevmiştim. Fotoğraflar o günleri hatırlattı bana. Teşekkürler yazı için. Sevgiler.

emili dedi ki...

Ne kadar şanslıymışsınız, çok güzel bir şehir gerçekten