24 Haziran 2010 Perşembe

Ottan bokta,havadan sudan küçük insan dertlerimizi,rahat batması sendromumuzu bir kenara bırakalım birazcık.

Halkalı'daki bombolamadan dolayı şüpheli bulunanlar adliyeye yakınlarının alkışları eşliğinde götürülmüş.İnsanım diyen,vicdanım var diyen hangi kişi ölüme alkış tutar.Tabii alkış tutulacaklar ölümler vardır mutlaka istisna olarak.Ama bu ölümler o istisnalardan değil.O şüpheliler öldürdüklerini tanımıyordu bile,aralarında bırakın husumeti göz teması bile yoktu.Birbirlerini görmemişlerdi bile,kötü bir kura çektiler o insanlar o kurada kısa çöpü çekenlerdi.Tek suçları asker olmalarıydı.İnsan ya da uzaktan insan gibi duranlar nasıl olur da tanımadığı insanların ölümüne alkış tutar.Alkışlayanlar anne,baba değil mi? Umutları yok mu onların. Ölenler gibi etten kandan değiller mi? Hiç tanımadıkları, kendileri gibi dünya dertlerine üzülen,karınları acıkan,gülen,üzülen,ağlayan,seven,sevilen insanların ölümüne nasıl alkış tutuyorlar.Hele ki içlerinde anneler de varsa vay bizim halimize.Bir anne her çocuğun annesi değil midir?Ağlayan hiç tanımadığı bir çocuk görse yanına gidip,gözyaşlarını silmez mi onun? Peki o anne nasıl olur da günahı olmayan insanların ölümüne alkış tutar.Belki o ölenlerin yolda düştüğünü görse elinden tutup kaldıracak,otobüse binse o gençler ona yer verecek.Neden peki şimdi ölüme alkış tutuyor.Bu olay,Türk Kürt meselesinden önce insan meselesidir.Aynı topraklarda yaşayan insanların masum ölümlere alkış tutacak kadar kandırılmasıdır.
Bu ülkede
Kürtler açta Türkler tok mu?
Kürtler iş bulamıyor da Türkler plazalarda rahat ofislerde mi çalışıyor?
Kürtler dışlanıyor da Türklere kucak mı açılıyor?

Aslında aynı koşullarda yaşıyoruz,zengin Türkler olduğu gibi zengin Kürtlerde var.Şanslı,kayırılan insanlar var ama bunlar her milletten insanlar,her ülkede var bu kayırmalar.Bunlar sebep değil ölümler için,sadece zavallı insanları kandırmak için bahaneler.

Hiç yorum yok: