26 Nisan 2010 Pazartesi

Otobüs yolculuklarını çok severim.Nereye gittiğim hiç önemli değildir,sırt çantam,şarkılarım,kitabım ve ben.Cama yaslanmış bir kafa,içinden düşünceler,hayaller,umutlar,kırgınlılar geçen bir çift göz.
Yolculukları severim,mutlu eder beni ama bir tarafım hep hüzünlüdür.Hep dokunsan ağlayacak havasındayımdır.İnsanın kendiyle başbaşa kaldığı nadir yerlerden galiba yolculuklar.
Yanınızdaki arkadaşınızla muhabbet canlı bir tempoda ilerler,gittikçe yavaşlar ve biter.İşte o bitme noktasında iç sesle sohbet başlar.İnsanın kendiyle başbaşa kaldığı o anlar hep hüzünlüdür benim için.Hani ağlak bir şarkı dinlesem hemen ağlarım oracıkta.Tüm hayatım bir film şeridi gibi geçer gözümün önünden,ölüme ramak kalan anlar için söylenen bu cümle,bana hala hayatta olduğumu gösterir.Filmim devam etmektedir,ister acıklı ister eğlenceli.Şerit akıyorsa,ben yaşıyorum demektir.
Bu seyahatten şunu anladım,kendini başkalarına anlatmak için çabalamayacaksın,nasıl olsa kişi istediği gibi anlıyor,algılıyor.O zaman kelime sarfiyatına gerek yok.Bırak nasıl isterse öyle bilsin.
Hayatı dingin yaşamak lazım,ısrarcı,inatçı olmadan.İspatlamaya çalışmadan,akışına bırakarak yaşamalı.Ne kadar kendini savunursan o kadar kaptırıyorsun kendini galiba.Akışına bırakmak en sade çözüm sanırım.

Hiç yorum yok: